Şimdi şimdi öğreniyorum. İnsan, umut ettiği şeylerin kölesiymiş Pinokyo. Şu bok çukuru hayatta, yaşadığını sanan bir avuç avareyiz. Herkes en iyi dost, herkes fena düşman, herkes çok seviyor, herkes en iyi nefret ediyor. Şimdi herkes daha alacaklı, daha borçlu geçmişe. Artık görmeyi ve duymayı bıraktım. Bazı hissettiklerimi yazmaya başladığımdan beri, ağrıyan yerlerimi keşfettim. İçim irin, İçim kanmış meğer. Bak. Hala yediğim her tokatta senin adın geçiyor. Keşke bazı şeyleri unutabilsem. Aslında keşke her şeyi unutabilsem. Babamın herhangi bir şey için ellibin tane hikayesi var. Mesela mutfak fayanslarındaki izlerin hikayesi, kurusun diye apartman boşluğunda ölüme terk edilmiş salkım çiçeğin bile hikayesi var. Benim yok. Annemin omuzlarına düşüp "yahu anne şurası çok ağrıyor be" demeden, çok güzel bi hayat varmış gibi, bulana kadar yaşıyormuş gibi yapacağız. İşe gideceğiz, ütülü pantolonlar, günaydınlar, imzaya giden dosyalar ve asansörler. Kimse ne dediğimizi anlamasa da anlatmaya çalışacağız. On dakika sigara molaları için yaşayacağız. Mesai bitişinde evimize koşmak için. Annelerin omuzları yorulur çünkü bazen. Omuzlarımızdaki yaraları unutmak için yaşayacağız. Özlemek duygusunu ameliyatla aldıramıyor muyuz Pinokyo. Çünkü bir şarkı var, beni gördüğü yerde silahına davranıyor. "Elbet bir gün buluşacağız"