Kanımda saksılar varmış sevgilim

Bugün öğrendim ki bütün toprakları kuşlar doğurmuş

Filizlenmiş tomurcukları doğumda tokat yemiş gibi mosmor

Kanımın pervazında sevişmeler filizlenmiş

Sahte yollar

Kanatlı katırların üstünde taşımışız bizler şımarıklığımızı

Kanaat önderi tablolar kıpkızıl

Sorunun yanıtı bende yok

Bende bavullar dolusu cam kırıntıları var

İkinci elden antika camlarmış

Canımda yeşillenmiş renkli camlar


Güneşli peçeteler koymak istiyorum masamıza sevgilim

Envaiçeşit saatlerle karmak istiyorum

Çaydanlık fokurdadı

Renkli not kağıtlarına tarihi cümleler not aldık

Domates çorbasının buharından öğrendiklerimizi

Mutfak camlarımız vurmuştu suratımıza

Kan dedik, ona da kan

Merdivenlerden sarktıydı çamaşırlarımız

Küçük yavrumuz Güv’ü yolladıydık, aldıydık

Taşra menşei ağzımızla

Güv aramızdan ayrıldığından beri

Aramız kanıyor

Güv’ün dolaşımından sorumlu damarlarımızdan


Anlamlar intiharın eşiğindeyken

Biz bambaşka bir medeniyet kurduk üzerimize

Üstümüzün başımızın hali ondan

Pazar sepetlerinde taşıdığımız direncimiz

Yüzümüzün sıvası özgüven

Kırılmaz, çatlamaz gölgeler tahsis ettik

Gölge şövalyesi bir sırtlandan

Sözlerimizin kelime savaşları

Atmosferin deliğine parfüm sıkmışız gibi indi yer döşemelerine

Suda buruşan kalbimizle

Karıştık denize

Deniz cimciklemeden bizi, çıkmayız gökyüzüne


Annem, yüzyıllık bir portakal sıktı canımın sıkıntısına

Ben tütünler ektim derken

Günlerle anlaşmamız böyle başladı

Ben sana günlerin de içini dolduran yazılı kağıtlarla sunuldum

Gurbetçi bir yıldızın sırtında

Bu ay yaylı mı sevgilim?

Buzluktan buz kalıplarını alıp

Kahveli günlüklerimize attım

Buzlu, kahveli günlükler yaptım

Sırasınca dizdim kasvetlerin en üst katındaki balkona

Uzaydan iki ayrı üzüm tanesi olarak gezegenlere çarparak düşsek

Dünyada iki sevişken gencin kadehine şarap olabilir miydik sevgilim?


Bu, akşam martıları bana çok kızdılar

Belki de şiirimi yem etmedim diye

Onlardan kurulan beylik sözlere

Kalp ağrılarına konvoylar düzenlemek, kervanlar çıkartmak istiyorum

Konvoylar düzenleniyor en arka sıradan katılıyorum

Kardiyologlar sapanla avlıyor konvoyları

Birer birer kayboluyor kalp ağrısı arkadaşlarım

Faturası ne kadar gelir bu asfaltın sevgilim?


Ben çok güzel yoğurt kapağı sürerdim

Bu taşların elleri ayakkabımı tırmalar sevgilim

Yer kaplamasın diye biçimsizdi ayakkabılarım pet şişeler gibi

Son bir çakmaklık gaz kalmıştım

Çakmağın canı dayansaydı bir sigara daha yakardım

Saatimin işlevsizliğini örttürdüm plağa

Oysa bir tık daha canımız kalmamış mıydı sevgilim?


Yüzüm ucuz anlamların esiri kaldı bir süre

Allayıp pullamadılar

Batan geminin pullarıydı oysa

Allamadan köle pazarlarında eskittiler yüzümü

Huzurumu da didiklediler sonunda

Anahtar gibi her girişten sonra en işlevsiz yerini bulup astılar

Karanlık bağımlısı çiçeklerime

Sürahilerle ışık boşalttılar

Bir çiçekle büyüyemeyecek kadar kestiler mi ellerimizi sevgilim?


Ne garip sevgilim

Gözlerimin oyuklarında kaç haneli ovalar örerdim

Anneannem tarzında

Örümcek ağına benzetirdim Ağrı Dağı’nı

Sonra göğe sapsarı limonlar dizerek aydınlattım gözlerimdeki oyukları

Bereketini tuzsuz gözyaşlarıyla verdim

Sürahiden boşanırcasına bereketler verdim

Ölü kıyafetlerimin kanatlarını kuruttum

Bir mezar taşını hak ederlerdi, biliyorum tanrım


Garip bir ısırık aldı karıncalar tenimden

Hınçla çekti aldı parçalarımı

En son bir eskici arabasında sayıları asmışlardı

Uçlarında matem izleri

Yuğ törenleri düzenlediler geçtiği her mahallede

Ablam takırtıları batırdı bana

Yaramazlık yaptım diye

Tenimi burktu

Tırnakları cam kırığı gibi kesti derimi

Ablam tırnaklarıyla derimi yüzebilirdi

Kafamın içindeki bütün kederlerin derisini yüzdü

Bana çok yardımları dokundu

Ablam çok dokundu bana

Sevgilim bu dokunaklı hayatın kaç kapısı daha çıkar?


Başköşede ısırdım sevgili börekleri

Kıpkırmızı gözleriyle bana baktılar sevgilim

Emrimiz vardı puantiyeli masa örtüleri olmadan

Boğazınızdan tek kol börek geçmeyecek

İçimizdeki açlıklar savdı sonunda

Fakat ömür boyu her gün pansuman yapılırsa

İyi olur dendi sevgilim

Ömür boyu doyururlar mı bizi?


Dilim-dilim sevdim dünyayı

Çünkü ben topraktan şarja takılan süpürgeydim

Mesafe birimi hariç her şeyi süpürmeyi severdim

Toprağım bitti baylar

Ağırlığınızca toprak atsanız yeter karıncalar

Haykırdım

Döndüğüm her yön ruhumu temizledi ağırlığımca

Ben ağırlığının eksiğini bile taşıyamayacak bir acizim

Baylar ben ağırlığım altında ezilecek bir acizdim

Ağırlığım kalmadı baylar

Bu yer çekimine yenik elmalar

Bize ağırlığından verir mi sevgilim?


Neredesiniz tabelaları vardı yollarda

Sen şaşırdıydın

Bırak şu taşra ağzını diyorsun da

Ben taşrayı ağzımda büyüttüm sevgilim

Yoksul yönlendirmelerin kurbanı sayılırız biz de

Günlerimiz her yoksullukta valilik kurar bilirsin

Biz endişelerimizi yokluk zincirinin son halkasından kopardık da aldık

Azgınlığımızı yatak yaylarına borçluyuz sevgilim

Sevgilim biz endişeli bir azgınlığın kurbanı mıyız?