Başımı kaldırdım göğe. Gök artık göğsümde. Gözümün gördüğü sonsuzda renkleri seçmeye çalıştım. Çok seçenek yok dedi gözüm beynime. Gri ve tonlarıydı renk paletinin göze yansıyan yanı. Koyudan açığa doğru sıraladım grileri. Bazı bölümlerde sanki bir kül yığınını anımsatıyordu. Bulutların hazırlığı, yağmur öncesi ıslaklık ile balçık süsü vermişti kendine. Yoğunlaşıp yanaklarımdan aşağı süzülmeye hazırlanıyordu. Son bir şimşek çaktı, gök yarılırcasına renklerine ayrıldı. Şimdi daha belirgindi grilerin ardındaki kızıllık. Açtım kollarımı. Her bir yağmur damlasına ihtiyacı vardı tenimin. Bütün kavgalarımı ardımda bıraktım. Kollarımı açtım. Soyluluk belirtisi her yalanı ardımda bıraktım. Sadece yağmuru bekledim. O an oldum. Hafif bir gülümseme vardı dudaklarımda. Kimsesizliğimi ardımda bıraktım. Bugün bulmaya başladım kendimi. Bugün daha çok ben oldum. Konuştuğum dil daha yalın artık. Kurduğum hayaller daha olası. Dünya benimle dönüyor, bana yandaş oluyor. Akıtıyorum bütün kirli düşüncelerimi, artık grim kalmıyor. Şeytan aklımı çelmeye gelmiyor artık. Aramıza suyun götürdüğü topraklar giriyor. Dünya dönüyor benimle. Her bir yağmur tanesi, kehaneti ortadan kaldırıyor. Bulutlar dönüyor benimle... Çevresinden içine doğru kızılı yutuyor. Bedenim gitmek için hazırlanıyor. Kalabalık azalıyor, adımların sesi kesiliyor. Kulağımda çınlaması gitgide belirsizleşiyor. Şeytana uyduğum yaşlarımı da size bırakıyorum. Geldiğim gibi gidiyorum. Yüzümde belirsiz bir gülümseme. Melekler döndürüyor ruhumu. Yukarı kaldırdığım kollarımı yavaş yavaş indiriyorum aşağı, damlalar parmaklarımdan süzülüyor. Kendi suyumla toprağımı suluyorum.