Bak; burası benim alanım. Ben burada yanıyor, sönüyor, boğuluyor, nefes alıyor, doğuyor ve ölüyorum. Bir yanımı siyaha boyarken diğer yanımı beyazın saflığında bırakıyorum. Bazen karanlığa kucak açarken bazen de gördüğüm ilk ışığın peşinden koşuyorum. 


Aynı türden iki çiçek var avucumda. Biri solmuşken diğeri gülümsüyor bana. Oysaki aynı toprağa yatırdım ikisini de her gece. Aynı sularla, aynı sözlerle besledim. 


Bilirim ki varlık kadar yokluk da gerek. Acı kadar heves, doğum kadar da ölüm gerek. Öyle ya iki karanlığın karşılaşmasından gece doğmaz, kıyamet doğar. İki aydınlığın kavuştuğu topraklarda gündüzler değil, körler yaşar. 


Burası benim alanım. Gecenin bitip gündüzün başladığı, güneşin yerini aya bıraktığı, besleyici yağmurların ardından gökkuşaklarının yeryüzünü taçlandırdığı, şeytan ve meleğin aşk yaşadığı, ölüm ve doğumun sarmaş dolaş uyuduğu yataktayım. 


Elinde biberonla dolaşan yetmişinde bir kadını hayal edebilirsin burayı tanımak için. Arada kalmışlık, geçmişe özlem ve geleceğe hasetten ibaretim. Şimdiler mi? Şimdilerin hayatımda pek yeri yok. Alacalı duvarlarla örülü bu devasa şatonun sevilmeyen evlatları gibi.


Başımı yastığa koyup tavanımda pişmanlıklarımı açtığımda şimdilerimi görüyor muyum? Pek değil. Az öncenin şimdisi, ben bunu yazarken geçmişte kaldı. Ve yine. Ve yine. Evet, yine. Şimdiler hep hayal ürünüdür. Belki geçmiş ve gelecek de öyle. Geniş zamana yayılmalıyım. 


Alanım diyordum. Alanımdan çıkamıyorum; çünkü onların yangınlarını kontrol edemiyorum. Kendi alevlerimin huyunu suyunu tanırım ben. Hangi ateşimin, hangi rüzgâr tarafından harlandığını ve hangi denizin suyuna boyun eğeceğini deneye yanıla öğrendim. Herkesin alevleri, kendisini ısıtmak için. Yabancı ellere gelmezler, yakabilirler.


Okyanuslarımın hangi katmanlarına inmeme izin vereceğini de ana rahmine düştüğümden beri bilirim. Yosunlarımın ayak bileklerimi sarıp okyanusun güneş görmemiş derinliklerine kadar çektiği yerlerde de dolaştım. Öyle karanlıktı ki uysalca özür dileyip yüzeye kaçtım. Herkesin okyanusu, kendisini serinletmek için. Yabancı bedenlere gelmezler, boğabilirler.


Bata çıka kendi içimde yaşamayı öğrendim ben. Affedersin. Utanmalıyım kibrimden. Yaşamayı öğrenecek kadar ölmedim ben.