göğün dehşetli karanlığında ve yalnız

ıssız patikalar çizmekteyiz yörüngemize

yıldızları bütünleyip cisimler yüklemekteyiz

boğazımızdaki cilveli leke susmuş

belki de gerçekten bir şarkının son sözleriyiz

 

daktiloya çektiğimiz çocukluk duaları

bir gazetenin üçüncü sayfasında dağılırken

gam vurulurken kursağımızdaki oyuncağa

bir babanın asgari ücreti üzerinden

biz saatlerimizi unutmuşuz tarih derslerinde

evren bir yerlerde sıradaşlarıyla tanışmış

ikilemleri uçsuz bucaksızlığa saçılmış

(kendimi kendimle tanıştırmam gerekecek)

 

dünya saatine göre günün içinde bir yerdeyim

adımı ne koyalım güzelim, sen söyle

gündüz saadeti mi sırtlasın kahrımı

yoksa gece kuşlarından mı başlayalım söze

bir asır etmez ömrümüz vardı, harcadık bitti

oysa geçer diyor bir asrı da modern bilim

bense yirmilerimden dönmek için malum öze

dünya saatine göre günün içinde bir yerdeyim

 

-ah, sevgilim ve mermer taşı

mezar başında bekleşiriz

ağıt nedir, nedir göz yaşı

kahrımızdan gebermekteyiz-

 

bağ bozumu günceler ıslak ve oğlu semele'nin

kısrak sırtında zafer sarhoşu bir tanrıdır

işgüzar rüzgarın hünkarı başka bir hikaye

ege koylarından çıkıp gelmem de öyle

hangisi olduğumun bir önemi yok ki sevgilim

biz ayaklarımızı zeytin gibi diktiğimiz sürece

toprak bizim anamız, su bizim babamızdır

sen köklerini gözyaşlarıma uzatırsın

ben güzel sözlerimle güvercini kandırırım

utanmayacak kadar yaşlandık ve yaşadık

bırak allık güneş ahdinde kalsın

biz ardan geçtik, çıkmaz yollara saptık

bırak, mekan yolu bilende kalsın

 

-ah, sevgilim ve mermer taşı

toprak altında bekleşiriz

ölüm nedir, nedir göz yaşı

yalnızlıktan gebermekteyiz-