Yaşamdan nefret dolu dakikalar

Lafın gelişi işte,

Aslına bakarsak üç mevsim, yedi ay, on yedi gün, tesadüf gibi

Zamandan sıkıldım, o da defoldu gururuyla.



Sanki hiç gülmemiş gibi davranmamın hemen saniyeler sonrası,

Nesilden nesile gereksizlik

Yaşamamış(t)ım hiç

Benden sonrakine akıp gitmesin diye


Maktulün rüyasıydı oysa dikkatimi çeken

Görüyorum ki bir oda, odada bir tavan

Kollarım sarmaşık dolu.

Rutubetli nefret akıyor

köşeler dışı üç taraftan,

gayrinizami tabii.

Gözümün içine damlalar halinde

haykırıyor her biri

"Gerçek elinde!" diye.


Nefeslen; nefes al, nefes ver.

"saçmasap(an"-ca)vut(kend:inindesaklan-)

Sarkaç durmuştu dört buçukta

Otobüsten inmişim de

kaybolmuş benliğim; o anda

ellerinde ölme düşüncesi kenarda dursun, var olan tek tesellim

salise gibi dursun, durdu.

dünya ve zamana küsuratım ben.


Gerçek elinde evlat

Tanrı evlatlarını sever.

ama

dünyanın başı dertte bu saatten sonra,

başıbozuk gezegenden kovulmak pahasına

o butona basardık.

Böylece yokluk var olurdu.

kovuldum.


Kıyısından dönmüşüm

ve evet:

Dünyam rivayet üzerine kurulu


Hiç umut kalmadığında akla pozitif kazırdık

gülümsemeyle,

yok olmadan önce.


Tanrının senin ölmeyeceğine söz vermiş gibi yaşamanı istediği hayaliyle uyanmış bir tablo,

Sergide boş vermiş bir genç, 

Aslında ellilerinde.

Dayanmış hakikaten bunca zaman.

Bi' saniye, saat hiç kurulmamış meğer.

Düzeltiyorum, on altısında.

İncelemekle kalmıyor, kazıyor resmen resmi aklına.

Yarı yolda bırakmaması gerekti.


Yorgunluktan kan revan halde

nefes içiyorum. 

İçtiğim en lüzumsuz ziyan.

Herkes müphem.

Sen müteessirken,

bense raide morte.