Ben, bu mahallede istenmeyen o köpeğin sahibiyim. Evin sahibi kiramı bu yüzden durmadan artırıyor belki. Köpeği uzaklaştıramayınca beni kovmak istiyorlar. İt sahibinin peşinden gider misali… Ama bu durum pek öyle değil. Ergenlik döneminde barınaktan gidip aldığım Remzi’ye ben daha fazla itlik yapıyorum. Duygusal boşluğumu onunla kapattığımdan beri peşinde kuyruk sallayarak dönüyorum, sokağa çıkmam için beni zorladığından beri yüzünü sevinçle yalıyorum. Yani evin sahibi kirayı ne kadar artırırsa artırsın Remzi “Hadi gidiyoruz,” demeden gitmem bu mahalleden.


Zemin katta olan dairemizin minyatür balkonuna çıkmış kıpırdamadan otururken ben sigaramı içiyorum, Remzi gelen gidene havlıyor. “Bak şu herifi gözüm tutmadı,” dese sigarayı buradan oraya ok gibi fırlatırım hangi heriften bahsediyorsa.

“Sustur şu iti, çocuk korkudan uyuyamıyor!” Mahallelerde çocuk kaldığını bilmiyordum. Ne zaman Remzi bir mahalleye gitse aniden orada çocuklar olur ama. Biri korkar, biri uyuyamaz, biri sokağa çıkamaz; biri sevmek ister, ısırır mı diye sorar… Remzi başını kaldırıp karşı apartmandaki kadına hırlarken sigaramda kalan son nefesi içime çekmiyorum, hani saldırmamı ister de kadının balkonuna atmam gerekir diye.


Kadın penceresini sertçe kapatırken Remzi’ye mi yoksa bana mı sövüyor bilmiyorum. “Kulakların çınlıyor mu oğlum?” diye sorduğumda sessiz kalışına güvenerek son nefesi de içime çektim ve sigarayı duvarda söndürdüm. Benim de kulaklarım çınlamıyordu, belki de kadın doğru olanı yapmış ve köpekten korkan aptal çocuğuna sövmüştü.


Çocuklar her şeyden korktuğundan aptal gelirdi gözüme ama yine de bazıları mangal yürekliydi. Sokakta gelip geçen arabalara aldırmadan futbol oynamaya çalışanlar vardı, burnunu ulu orta yerde karıştıranlar, anneleri saçlarını sımsıkı toplayınca tokayı acımasızca çekip saçlarından koparanlar… Ben, pirelenince anneme söylemeye korkup gizlice saçımı kazımıştım. Ama mahallenin tüm çocukları pirelenince annem benim pis bir çocuk olduğumu öne sürüp bağırmıştı. Bana nasıl bulaşmamış o pire, temiz değilmişim, it gibi oradan oraya ter kir içinde koşarmışım… Keşke söyleseydim de ilk önce benim pirelendiğimi bilseydi. İşte annem garip bir kadındı, neye nasıl tepki vereceğini bilemediğimden nasıl davranmam gerektiğini şaşırırdım.


“Hoşt, ulan! Hoşt!” Adımı seslenmişler gibi hoştlayana dönüp baktığımda Remzi’yi bodur bacaklarıyla tekmelemeye çalışan bir adam gördüm. Top oynayan çocukların arasında duruyorlardı, Remzi ne ara balkondan atlayıp oraya geçtiyse… Biliyor işte, annemi ne zaman hatırlasam gidip birilerine saldırıyor, sanki hıncını çıkartmak istiyor.


Birkaç çocuk bağıra çağıra ağlarken anneleri camdan dışarı çıkmış, hem onlara hem de bana bağırıyorlardı. “Gel eve, ne duruyorsun orada! Sen de al şu iti oradan!” Ona it, bana piç diyorlar. Kafiyeli sayılır mı ki? Bir ıslık çalıp şeytan çağırırmış gibi Remzi’yi çağırmaya çalıştım. Baktım gelmiyor; kanıtladım işte herkese, melekten bir farkı yok it dedikleri canlının.


Sonunda balkondan atlayıp ben de sokağa karıştım. Tüm olay böylece aydınlandı gözümde. Remzi, top oynayan çocuklardan birinin bacağını ısırmış. Çocuk köşede ağlayıp bacağını tutarken esnaf başına toplanmış.


Aralarından biri sopasıyla Remzi’nin üstüne doğru gelirken ona engel olmadım. Çünkü Remzi’nin onun üstesinden geleceğini biliyordum. Camlarda durmakla yetinmeyen anne yürekleri sokağı doldururken ter dökmeye başlamıştım. Bu kadar anne görmek panikatağımın gölgesini büyütüyordu. “Remzi!” Herkes birden durup bana bakarken ben dönüp salyasını utanmadan akıtan Remzi’ye baktım. “Gidelim mi?”


Remzi başladı koşmaya… Peşinden de ben gidiyorum nefes nefese… Ama bir türlü ona yetişemiyorum. Sonunda deniz kenarında duruyoruz. O hâlâ salyasını akıtıyor, ben de terimi…


Remzi şanslıydı. Onu barınaktan ben aldım ama beni barınaktan kimse almadı. Beni oraya annem bıraktı. Sürekli havladığımı söylemişti. Gece gündüz sürekli havladığımı… Bazen uluduğumu, belki de bir kurt köpeği olabileceğimi… Annemin deli olduğunu düşünürlerken annem beni bırakıp gitmişti. Garip, demiştim ben, o aralar deliliğin ne olduğunu bilmediğimden. Havlamazdım ben, ulumazdım da… Sanırım annem karşı komşunun köpeğiyle benim sesimi karıştırırdı.


Remzi’nin ağzının kenarından akan salyalar durduğunda benim de terim kurumaya başlamıştı. “Remzi,” dedim. “Gidelim mi?”