Benzemekten korkuyorum Roza. Anneme yahut babama. Kardeşime, arkadaşıma, sevgilime. Korkuyorum işte! Bu korkunç şeyi bize küçücükken aşılamış olmaları midemi bulandırıyor. Herkes kendidir. İki renk karışınca mutlak başka bir renktir. Beni anlamıyorlar işte. Onları biraz sinirlendirsen; sen buna benziyorsun... deyip geçiyorlar. Ben, benim Roza. Beni kimse ben olarak kabul etmedi. Hayatımdaki en büyük sorun buydu belki de. Bir başkasının yanındaki insan oldum. Bir figürandan başka bir şey değildim. Terebentini katılmamış yağlı boya gibi kaskatı kesildim. Dünyadan böylece geçip gidecek olmak canımı sıkıyor Roza. Başka çarem yok, sana yazıyorum. Doktor birazda ona anlatmamı istiyor bu duygusal şeyleri. Kendimi yeterince zorluyorum, anlıyor musun? Biraz o başka biri... diye düşününce sonra nasılda beni diğer danışanlarına benzettiği aklıma geliyor. Öğürüyorum ve kusuyorum. Dün içtiğim şarap kokusu fena halde başımı döndürüyor. Beni affet, rezaletim. Her şeye olan inancım benzemekten sıyrılarak kendime olan inancımı yıkıyor. Yükselecek bir şey yok yada dalgalanacak. Dingin bir suyum. Gırtlağımda bir mentol, ağzımda ince sigara. Çok uzaktan gelecek bir kahramanı beklemeyen gözlerim kendisinden bıkmış. Evimin koridoru oldukça kısa, odama girmeye hazırlanırken, sanki bura benim evim değilmiş gibi geliyor. Her yerde üstüme oturan o aitsizlik hissi atın kuyruğuyla yüzüme yapışıveriyor. Hızını kesen at, tekmeyi sallayınca göğsüme, yuvarlanıyorum dünyanın içinde. Lanet olsun bu dünyaya değil, bana. Her şeyi bir acıya dönüştüren gözlerime.

Esen kal... Lakin benim öyle olmam bir süre değil, bir ömür alacak gibi. Seni seviyorum.