Şimdi, tam şu an ruhumun canı acıyordu. Evet, ruhumun canı. Bir bedeni ayakta tutan da bir candı ve bir can daha vardı ki ruhun şifası onun hissettiklerinden geçiyordu. Üstelik ona kavuşmak çok zordu. Şimdi hissediyordu acıyı. Dün değil, yarın değil, şimdi hissediyordu ve canı çok yanıyordu ruhun. Kağıda düşmeyi bekleyen ve düşen her bir kelime, beyaz yaprak üzerinde alev almayı bekleyen kömürler ve odun parçaları misaliydi parmak uçlarımda. Bu kelimeleri takip eden noktalamalar ise bir kibrit, bir çakmaktı. Azar azar tutuşturmaya başlayan, noktayla alev aldıran... Zihnimde sabrı taşan bir insan misali bekleyen kelimeler, ölümü hissedince ağlayan yunuslar, döküleceğini anlayan ve anladığında sararan yapraklar gibi önce parmak uçlarımda ağlamış sonra dökülmüşlerdi beyaz kağıda. Ama ruhum hala alev alev yanıyordu, söndüremedim.