Tam olarak nerde başladığını bilmediğim bir yerlerde dans etmeye başladım. Bana ait bebeklik fotoğrafları dışında en küçükten en büyüğe kadar hepsi dans ettiğim fotoğraflarla dolmaya başladı. Bu kadar süre dans edip, yine de profesyonelleşmediğim ise öylece hayatımın ortasında duran soru işaretlerinden bir tanesi olarak kaldı.

Daha ortaokuldayken tanıştığım tangoya müzikleri ve ruhu doyuran yapısından sanırım aşık olmuştum. Latin danslarıyla tanıştığınız zaman herkes bilir ki; ya çok sever ve hayatınızın ayrılmaz parçası yaparsınız. Ya da hiç sevmez ve zaten dansın dünyasına ait olmadığınızı düşünürsünüz. İşte sorun da burada başlar. Gerçekten de yaşadığımız sıradan hayatlarımız içerisinden kenarı geçip, akmaya devam etmeyen ama içine dahil olduğumuz zaman bizimle akan bir dans dünyası var mı?

Bence bu durum dansın çeşitlerine bağlı olarak değişiyor. İlk olarak profesyonel dansları yani içerisinde kareografisi olan, müziği çok belli olan dansları kenarı koyuyorum. Böylece dansa ait olan etiketlerden, hangi müziğin en iyi dans müziği olur vs sorularından hep birlikte sıyrılıyoruz ve dans üzerine gerçekten düşünmeye, dansı anlamaya başlayabiliriz.

Hayatlarımızı yaşarken bize biçilen kalıplara uymaya o kadar alışmışız ki; her şeyin kuralına, sınırlarına uygun yapılmasını bekliyoruz. Kuralı olmayan yerlerde toplulukta düzen oluşturmak için kurallar olsun istiyoruz. Eğer kalabalıkta nizam yoksa hızlıca nizamın gelmesini istiyoruz çünkü düzenin olduğu yerde uyum olduğunu düşünüyoruz. İşte burada modern dans baş kaldırıyor, hayır bıktım sizin kurallarınızdan, doğaçlama olmaz demelerinizden diyor ve sanırım masaya çıkıp tepiniyor. Bireysel olarak modern dansa gözümün ucuyla bakıp, bir iki derse katılıp, gerçekten ünlü kareografların biraz da şovlarını izledikten sonra bana hitap etmiyor deyip üzerinde durmayı bıraktım. Sevdiğim, izlerken keyif aldığım tek modern dans sahnesi de zaten bir geyşanın anıları filminde Chiyo'nun sahne çıkış anı. Filmde de chiyo karakterinin modern dans yapması bence çok doğal çünkü karakter de geyşa olmaması gereken karakter.

Dansla ilgili en ilginç yan eğer tepki olarak doğuyorsa önce yasaklanıyor. Sonra normalleşiyor. Normalleşme aşamasını tamamladığı zaman etnik grupların dışına taşarak globalleşiyor. Burada hikayesini en çok sevdiğim dans türü de latin dansları giriyor. Çok ateşli olduğu gerekçesiyle latin amerika ülkelerinde yasaklanıyor. Aslında dünyanın neresinde olduğuna bağlı olmaksızın, insanların kendilerini ifade ediş biçimleri kendi normallerimize uymadığı zaman onu kapatıp gitmek istiyoruz ve başlangıçta mutlaka tehlikeli buluyoruz. Tabi ki bu ruhumuzdan gelen bir şey olduğu için insanlar dans etmeye devam ediyor. Çünkü toplumsal olarak anlamadığımız kısım şurası: dans etmekte tıpkı resim yapmak gibi. Ruhtan gelen, içinde ki bütün yaratıcılığı, ruhun karakterini taşıyan bir ifade ediş biçimi. Özgürlüğünü elde eden latin amerika halkı yanında çok güzel bir hediye olarak da bütün dünyanın artık gözdesi haline gelen danslarını yaymış oluyorlar. Aslında hikaye daha karışık, dans türüne göre, ülkeye göre biraz daha değişiyor ama sade zemine oturtmak istersek özeti bu diyebiliriz.

E yani insanlar tango, salsa, bachata yapıyor; eee. Bizim de aynı kendimizi ifade etme biçimimiz, kültürümüz da halay oluyor. Tıpkı şehirden şehre müziği değişse, adımları değişse bile genel olarak nasıl ki temel latin dansları var; temel olarak bizim de halayımız var. Tek sorun; arkamızdan gelen bunun bir kültürel miras, gerçekten kendimizi ifade ediş şekli ve halk olarak yaratıcılığımızın yoğurulmuş biçimi olarak kabul etmediği için sebepsizce bayağı görülüyor. Oysa ki ''dans'' bedenin dış dünyaya ritmik hareketlerle kendini ifade etme biçimi değil midir? Ve bu ifade ediş biçimi eğer tıpkı lisan gibi ortak notalarda buluşuluyorsa; bizler sadece onu tanımlamak için adlandırıp aslında dans etmeyiz; ortak coşkuyu paylaşırız. Ki dans etmeyi keyifli kılan, her çeşit dans/ismi ne olursa olsun yapılırken insanların yüzlerinde beliren gülümsenin sebebi de; duygusal geçişler ve paydaşlardır.