başımı kaldırdığım gök ile

koynuna uzanacağım toprak

diyeceğim

diyeceğim ki sizin aranızda sıkışıp kaldım ben dünyada

sabah ile akşam

doğru ile yanlış

yaşamak denilen bu üstü boyalı

altı cesetlerle süslenmiş dünyada

kendim ile baş başa kalmakla tehdit edilip

ana rahminde bir kabus diye

gözlerimi açmışım hayata


aklımı karıştıranla

yüzümü buruşturan

bu göğsümde büyük harflerle

yazılmış ama sizin okunaksız dudaklarınızdan

anlaşılmayan

bir senden duymuştum adımı

benim adım

benim adım

Ayhan


bu yakından gelenle

uzaktan daha da işittiğim ses

beni çağıran her neyse

ona gidecektim

sana geldim Müjgan


dedim insan ademin fışkıran bir damarından damıtıldıysa

biri ötekine en kırmızı şarabı içirse

en kırmızı elmayı Havva yese

ne fayda


benim bu ruhum

arkamdan vuran ışığın

karanlığında bile

iki büklüm

iki eli de kürekte


saçlarımda biriken beyazları

belime kambur diyen o ağızları

tütünden sararmış parmaklarımı

beni görmezden geldiğin

aynaları kapladığım gazete parçalarını

beni kendimden alıkoyabilir misin Müjgan


ben zaten

bak bu anne

bu baba

bu kardeş diye öğrettiğiniz masalda

bir kere var olup

yok olmayı beklemiştim yıllarca