Kahraman, derin bir oh çekerek geriye yaslandı ve kılıcına iştahla baktı. Şaşı gözlerinden biri kılıcında, diğeri ise içeri güneş ışığını arsızca alan pencereye bakıyordu. 


Derviş, daha önce sayısız büyücü ve efsaneleşmiş savaşçı görmüş, bu yüzden Kahraman'ın hikâyesini dinledikten sonra Filozof'a katılmış ancak anlatılanlar yalan da gelmemişti. Kahraman'ın çocuksu tavırları onu ikileme düşürmüş fakat ülkesinden uzaktayken anne kuzusu bir şövalyeye birkaç gün misafir olduğunu hatırladığı için, insan öldürebilme duyarsızlığına sahip herkesin, hangi fıtrata sahip olursa olsun bir savaşçı, bir şövalye olabileceğini öngörmüştü. Hatta adının Unguibus olduğunu hatırladığı heybetli şövalyenin annesi ona kızdığı için ağladığını ve daha sonrasında yalvar yakar annesinin memesinden süt emmek istediğini, birkaç gün sonra iki ayıyı elleriyle öldürdüğünü hatırlayınca bu küçük, koca kafalı ve çocuksu cücenin de en azından kılıçla birkaç yaban domuzu öldürebileceğine inanmıştı.


Derviş, birkaç dakikalık sessizliği etrafına bakarak geçirdi. Az önce fütursuzca Kahraman'ı yalanlayan Filozof'un yanında uyuyan sararmış sakallı adamı gördü. Saçları birbirine karışmış, herkes gibi üstü başı perişan haldeydi bu adamın. Derviş adama iyice bakınca gırtlağında, biri üstte ikisi altta üç adem elması olduğunu görünce içinden "tövbeestağfurullah" çekti. Gözlerinde biriken çapaklar, kulaklarından sızan sarımtırak sıvılar ve sakallarında kurumuş salyalar iyice belli oluyordu. Üzerinde çuvaldan dikilmiş, çoğu yeri yırtık bir gömlek ve şalvar; ayaklarında ise ince bir nalın giyen adam apaçık çirkin bir beşerdi. Derviş, bu adamın çirkinliğine yine bir tövbe çekmiş ve "Allah'ım sen her şeyi bilirsin, gücüne gitmesin" diye de kendini affettirmek için içinden konuşurken dikkatle baktığı adam gözlerini açıp Derviş'e dikkat kesilmişti. Utancından başını çeviren Derviş adamla göz göze geldiği o kısa anda gözlerinden birinin tamamen siyah olduğunu görünce çirkinliği yüzünden dilediği affını tekrar etti. Bununla beraber çirkince yatan adam "Derviş, benim çirkinliğim elbet bir şekilde geçer, ama iman bile gönül temizlemiyor, af dilesen ne fayda?" Diye, karşılık verince Derviş, başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Az önce aklından geçirdiği şeyi dudaklarıyla söyleyip söylemediğini düşünürken adamla göz göze gelmemeye dikkat ediyordu. Yıllardır mühürlediği dudaklarını açmadığına iyice kanaat getirdikten sonra defalarca 'tövbe' çekti. Alnı terlemeye yeni başlamıştı ki adam yeniden konuşunca Derviş'in ter bezleri açılıp kapanan supaplar gibi hareket etmeye başlayarak ter damlalarını püskürtmeye başlamıştı. "Bir günaha tövbe etmek, kendini zincirlemekten başka bir şey değil. Aklına, gönlüne o küfür girdiyse her şey nafile" 


Nefesinin zedelendiğini hissetmeye başlayan Derviş; "Bu adam beni duyuyor" diye, içinden geçirmiş, adam ise; "Sadece seni değil, herkesi" diye karşılık verdiğinde, öne eğdiği başını kaldırmadan, artık her nasıl olacaksa, hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordu.