Kumsal yumuşacık ayaklarımızın altında.


Dudaklarım tuzlu tuzlu. Pespembe zakkum kokuyorum. Saç diplerim dahil teslim olmuş geceye. Sonumuz hayra alamet değil! Çünkü esiriz denize, esiriz bu kumsala sabaha dek, ölene dek, sevdamızı tüketene dek…


Kırgın çakıllar. Kulağımın dibinde hıçkırıkları, isyankarlıkları, tartışırkenki ses tonları, hayli içli, mahzun... Kırgınlar onları görmeyişimize, üstlerine basıp geçişimize, renklerine dahi önem vermeyişimize, okşamayışımıza yanaklarını. Silmeyişimize usulca dokunup yaşlarını.


Kırgınlar, denize. Yutmasına çığlıklarını. Yalnız geceleri duymasına dualarını. Kırgınlar. Söylemek istediklerini hep dilinin altına saklamalarına, avuç içlerinin soğuk soğuk terlemesine sebebiyet verişlerine. Canının acısını onaramayışına, hüzünlü bir filme konuk oluşlarına belki... Fakat kırgın olduğu kadar da aşık, yaralı olduğu kadar vurgun! Ondandır bu muazzam misafirperverliği…


Ah İsmet... Çakıllar el ele denizin asiliğiyle. Ne yapsa ne etse de beceremiyor heyecanlanmamayı her ikisi de. Köpürüveriyor deniz, dalgalarını sahile vurduruyor. Ruhunu şıngırdatıyor. Çakıllar yeri yerinden oynatıyor. İlahiyi andıran muhteşem birlikteliklerinin şarkısında dansa başlıyorlar, kirpiklerini düşürüyor nazik sevdalarını sanki bizim için koruyorlar. İsmet, yalnız ikimiz için.


Yıldızların kudretine inandığını dile getirirdin ya hep. Ben de, ikindi vakti insanın yüreğine su serpen bu aşki maviliğe inanıyorum. Tüm alfabenin üzerine ant içebilir, iki damla için dostane sözcükleri harcayabilirim.


Lütfen, ölüp ölüp tekrar doğan, akşamın beşinde kor, sabahın üçünde pudra gökyüzünü bize ayır ve kulak ver: 


Bizim elimiz uzanamaz öyle uzaklara. Ancak şiirleri kumru sesiyle okur, ''yüzümüzü güvercinlere emanet ederiz''. Ancak saçlarımızı savurup yıldızları saçarız. Biz deniz ile çakıllara bu denli benzerken ayrılamayız. Gözlerimiz kapalıyken aynı rüyayı görüşlerimiz olmasa, aynı şarkıda duraksayışlarımız var. Aynı sahnelerde ağlayışlarımız. Ah! Aynı sevdanın tıkırtılarını masal diye dinleyişlerimiz…


Ta neredesin şimdi! Aylak aylak dolanıyor musun pijamayla evin içinde umursamaz bir edayla, yoksa sen de biraz olsun beni düşünüyor yeniden, bir daha, keşke sözcüklerini tekrar tekrar ağzının içinde mi geveliyorsun? Meraklanıyorum. İçimde bir şeyler yükseliyor.


Deniz dudaklarının nemini emiyor çakılların. Burada gece bir ömür sanki, yaşadıkça umutlanıyorum.