Karşımdasın, önce kitleniyorum iki saniye kadar. Sonra hiçbir şey görmemiş gibi devam ediyorum. Halbuki sana bakarken dünyanın böyle bir yer olmasına kızacaktım diyorumyolda. Önceden olsa kahrolurdum da diyorum, kahrolmanın bile milyon tane hali varmış…


Vesikalık çektirdim geçenlerde. Vesikalık fotoğrafın edebi bir yönü olduğunu düşünmezdim. Cüzdanımda bir vesikalığının olduğunu görünceye kadar. Kafamın içinde bir sağanak başladı, sorma. Ipıslak ve yalnızdım. Dostlar gideli epey olmuştu. Sade poğaçalar gibi, çiğnedikçe çoğalan, kupkuru kalan, öyle bir hamlede yutulamayan bi yalnızlık. İnsanın dostları gitmemeli. Sevdiği gidince aşk oluyor da dostları gidince, ne bileyim dostlar da gidince…


Neyse işte önümden geçip gitmişsin, belli iki çay içeceksin az ötede. Benim çayım yarım, soğumuş, yeni bir karikatür dergisinin çizgilerine alışmaya çalışıyorum. Gün batıyor. Masa tıklım tıklım olsa bu kadar şişmezdi kafam diyorum, insan kendinden kaçabilse…


Denize paralel yürüyorum şehrimin sokaklarında. Mesela dost bildiğin şehirde yerin dibine girecek kadar çaresiz de hissetmemeli, öyle çok sevdiğin şeyleri artık hiç de sevmiyormuş gibi davranmaya alışmamalı, çok da yaşamamalı tabii. Hele ki insan olunca…


Uzun zamandır kayıp anahtarlığım. Nereye düşürdüğümü biliyorum, zamanında dönüp alsam bulacaktım; yani, kaybedince aklıma gelmez sandım. Geliyormuş. Her şeyin mi döngüsü aynı olur? Her şeyin?


Bir daktilo alacağım, yanlış yazınca tüm sayfa ziyan olsun istiyorum. Ziyan olalım istiyorum, bir kâğıttan olsun tek seferde vazgeçmek istiyorum. Kaybetmek, sonuna kadar kaybetmek, kazanmak istemeyecek kadar kaybetmek istiyorum.


Kaybediş bu ya, kaybetmek; yolda olmaktan daha cazip geliyor. Okuduğum tüm kitaplar, hayat hakkında yapılmış binlerce çıkarım, metafizik,tasavvuf… Sonsuzluk ve anlam arayışı; herkesin kafası, aynı yaşamak sıkıntısına takılmış diyorum. Zaman ayrı, kişiler farklı, aynı şeyleri hissedip durmuşuz. Böyle kalabalık bir çaresizliğin içinde yalnız kalmak, insanoğlunun dramı...


 Kötü bir olay yaşadığımda kırklarım, bilenler bilir. Artık o kadar kırklıyorum ki kendi içimden çıkamaz mı oldum? Başkalarının içine sinemez mi oldum? Yok mu oldum, ne oldum? Evden uzaklaştım ve evim dediğim her yerden. Kurtulamayacağımı da anladım çünkü içimdeymiş. Nere gitsem zaten orada olacakmış. Bir gün ben hiç farkında olmadan birden aklıma girecekmiş ve ne yaparsam yapayım çıkmayacakmış aklımdan. Öyle dolaşırken falan birden aklıma takılıp kalacakmış. Yaşamak sıkıntısı.