Kıskançlık bir ego yansıması, bir ego savaşı mıdır? Kişinin kendisinden üstün olabilecek potansiyelde bir insanla savaşıma girip kendi varlığını ve biricikliğini sorgulamaya başlaması ile başlayan bir ego savaşı…

 

Gördüklerimden, duyduklarımdan, izlenimlerimden, deneyimlerimden, okumalarımdan çıkardığım bir sonuç cümlesini sorarak giriş yapmak istedim konuya. Sormuş olduğum bu sorunun bendeki cevabı, EVET. Sıradan bir sözlük anlamı tanımı ile giriş yapmak istemiyorum, aslında sözlük anlamını bilmemekle birlikte fazla da umursamıyorum. Sözlüklerin arasına sıkışan ne varsa anlamı da beyinlerimize basmakalıp sıkışıp kalıyor. Neyse, ne diyorduk? Kıskançlık diyorduk, bir ego savaşıdır. İlişkilerdeki kıskançlıktan bahsediyorum bu yazımda. Hani şu, “ben neyi eksik yaptım, bende bulamadığı neyi başka birisinde buldu da başkasına gidiyor”dan tutun da “sosyal medya takipçi listeleri”nden bombardıman seslerinin duyulduğu ego savaşları.

 

Paranoyak düzeydekiler evdeki perdeyi kapattırır, dinlenilen müzikten anlam çıkarmaya çalışır, dalıp gitmeleri sevdalanmak zanneder, rüzgârdan hamile kalınacağını falan da zanneder herhalde. Çirkin gerçeklere hele, hiç girmek istemiyorum. Kendimce birtakım düşünsel çıkarımlar yapmaya çalışıyorum.

 

Seviyesi, kıskanç insanın aşağılık psikolojisinin, hayvani yönünün, id’inin, süper egosunun, egosunun derinliğini; zekasının, aklının sığlığını gösterir. Sevmek bahanesinin ardına saklanan bir sahiplenme dürtüsü, bir rekabet hissidir aslında. Kıskanan insan ya kendisine güvenmiyordur ya da karşısındaki insana güvenmiyordur. Ve bilirsiniz herkesin diline pelesenk olmuş bir şeydir: “ilişkide önce güven olmalı”. Bu görüşe katılmıyor musun diyeceksiniz… Güven olgusuna tapıyorum, fakat "seven insan kıskanır" zihniyetinin diline pelesenk olanlardan dolayı böyle dedim. Hani her şeyin temeli güven, derler; ardından “yanındaki erkek/kadın, baktığın obje ne” diye “kibarca” sormayı da ihmal etmezler. İki yüzlü güven düşüncelerine kendileri bile inanmazken hayatlarına alıp sevgiden kıskanmayı planladıkları insanları inandırmaya çalışırlar. Bunlar işte, dostlarım, sevginin ve ilişkilerin müşrikleri, riyakarlarıdır.

 

Bakın, kıskançlık temel bir içgüdü olarak herkeste var, diyebilirsiniz. Bu fikri tamamen yadsıyamam, yadırgayamam, kıskançlık hissettiğim anlar olmuyor değil. Ara ara yokluyor, kıskançlık güdüsü, sevgiden geliyor düşüncesi… Sonra baktım ki hissettiğim büyük bir çelişki içeriyor aslında; kendisini de şöyle belli etti: “Güveniyorum, ama…” Hoop dedim beynime, ne bu çelişki birader? Ama ile başlayan cümlenin öncesine tükürdün az önce. Burada bir sorun var. Tutarsızlık var. Sonra düşündüm de düşündüm, etrafımdaki insanlara anlatmaya çalıştım; ego dedim, sevgi değil, dedim. Aslında iğrenç bir yanılsama, dedim. Kurtulmaya çalıştım ve kurtuldum bence. Çünkü kıskanmaya başladığım ortamda duramıyorum. İlişkide rekabeti sevmiyorum. Saçma sapan kıskandırma çabalarına girip beni yanıldığıma inandırmaya çalışanlar oldu, “Sevdiğin olsun anlarsın, sen gerçekten kimseyi sevmedin o yüzden bilmiyorsun, hariçten gazel okumak kolay!” diyenler oldu. “DEDİM OLABİLİR.” O sizin fikriniz, zaten anlamanızı beklemiyorum, anlattığımda vereceğiniz tepkilerle kendi kendime oynadığım iddiaları kazandım çoğu zaman, size karşı.

 

Biraz daha açık konuşmak gerekirse (Bana godoş da diyebilirsiniz sizin tabirinizle, sorun değil.), söz gelimi hayatıma birisini aldım, sonra birden çıktı ve dedi ki ben bir başkasını seviyorum, başkasından hoşlanıyorum, başka bir insan bana daha iyi geliyor, falan filan dedi. Olabilir. Evet, olabilir. "NASIL YAAA?" dediniz. Dediniz, duydum. Açıklayayım, paniklemeyin. Açıkladıktan sonra paniklemeye devam edeceksiniz zaten, ben yine kendi iddiamı şuraya bırakıp birazdan kazanarak giderim. Evet, söz gelimi böyle şeylerle çıktı geldi, (Nerede insanlarda o yürek, aldatmak gibi anlamsız bir macera varken!) anlayışla karşılarım. Bakın karşılarım. E, demek ki benimle mutlu değil, bende aradığını bulamadı, birbirimize uygun değiliz. Peki ben bu insana “yolun açık olsun”dan başka ne diyebilirim ki? Benimle tatmin olmayan ve mutsuz olan bir insanla nereye kadar mutlu olabileceğiz? El işte göz oynaşta, o işten hayır gelir mi? Gelmez efendim gelmez. Hatta ben şundan yanayım, kıskançlık duygusunu hissettirecek ortama sal o insanı, bakalım ne yapıyor. Götü başı dağıtıyorsa zaten benden uzak, nereye yakın olursa olsun. Önemli olan öyle bir ortamda dahi güven vermesi değil mi zaten? Şey diye düşünün, karnı çok aç bir insanı çeşit çeşit yemeklerin arasına bırakıyorsunuz ve ne yapacağını şaşırıp hepsine birer “parmak atıyor”. Midesi doyuyor, yetmiyor; gözü aç herifin. Ama bize ne lazım? Gözü, gönlü tok; yemekte seçici olan, hatta o kadar seçici ki açlıktan öleceğini bilse sevdiği yemekten vazgeçmeyen. Ötekinin zaten midesi bozulacak bir süre sonra, kendi sonunu hazırlayacak.

 

Biraz daha konuya yönelik bir örnek verecek olursak, köyde yaşayan insanlar düşünelim. Herkes birbirini tanıyor, yan gözle dahi bakmıyorlar birbirlerine çünkü çeşitlilik az zaten. İlişki kurulacak insan sayısı, çeşidi sınırlı sayıda. Her çift de birbirini çok seviyor, birbirine çok bağlı. Sonra o köye farklı bir köyden hiç tanımadıkları çeşit çeşit insanlar göç etmeye başlıyor, ortalık hareketleniyor bir anda. İşte o zaman izleyin bakalım, o çok “seven, bağlı” çiftlerin kaç tanesi bağlı olduğu ipi germeyecek bile. 

 

Dünyada yaşanması gereken, deneyimlenmesi gereken bir sürü macera, yenilik, keşif varken neden insanlar birbirlerinin zamanını kıskançlık denen illetle boğazlıyor anlamış değilim. Kendi kendine yet be kardeşim. “Ben buyum ve kendimle rekabet halindeyim. Olduğum halimi seviyorum ve olacağım kişiyi de ben yetiştiriyorum, sevgiyle kucaklıyorum, ben bana yeterim.” diyebil. Bu farkındalık ve olgunluk seviyesine ulaşmak kolay değil tabii, hak veriyorum. Bunca koşturmaca, bunca monotonluk ve farelik oyunları ortasında, yaşanacak kısıtlı olaylar içinde en renkli olay, diğer insanların neyi kiminle ne zaman nasıl yaptığı oluyor doğal olarak. Yapmayın. Kendi griliğinizi başkalarına bulaştırmayın. Renklenin, renklendirin, biricikliğinizi yaşayın. İnsanlara bağımlı olmadan ama bağlandığınız insanla bağlarınızı kuvvetlendirerek yaşayın, bağı kestiğinizde kendinizden bir şey eksilmeyeceğinin garantisini de kendinize vermiş olun.

 

Kıskançlık bir duygudurum bozukluğundan, bir can sıkıntısından ve ego savaşından başka bir halt değil. Fark edin. Kendinizi sevin, sonrası gelir zaten.

 

Hoşça kalın.