Bu, okulumuzun öğretmenler tuvaletindeki sabunluk. Basma aparatı bozuk, biraz zor çalışıyor. Sabunu bırakması için, dili önce kendine doğru çekmek ve sonra bastırmak gerekiyor. Bu yüzden, arkadaşlar neredeyse her defasında, diğer sabunluğu kullanıyor. Belki de bunu kullanan tek kişi benim. Neden peki? O kişi neden benim? 


Çocukken fark ettiğim bir şey vardı: sol elimi çok seviyordum. Solcu olduğum için değil. Durun anlatayım. Efendim, her bir işimi sağ elim yapıyordu ve sanki sol elim, mazlum gibi duruyordu öylece. Hani köpeklerin, kaşlarını Küçük Emrah gibi yukarı büküp de şöyle yerden yukarı doğru size baktığı anlar vardır ya; hah, işte tam da böyle bana bakıyordu sanki sol elim. O yüzden ben de, aklıma her geldiğinde “dur bu işi de sol el yapsın” diyerek ona fırsat tanıyordum. Sekiz yaşında bir çocuk düşünün; solak olmadığı halde sol eliyle yazı yazmaya, çorba içmeye çalışan…


Sonra, yine çocukken anamın bana aldığı şortlar, tişörtler olurdu. Hoş, hâlâ bazen, anam giysi alır bana. Elbette bu tişörtlerden bazıları bana tam olurken, bazıları da küçük ya da büyük olur ve hatta bazıları üretim hatasından yamuk, rengi soluk, delik falan olurdu. İşte ben yine, kaşlarını Küçük Emrah gibi gözlerimin içine diken bu garip, zavallı tişörtleri, kazakları, şortları giyinir dururdum. Gülerler miydi ardımdan? Belki. Hiç umurumda değildi diyemem elbette. Ama içimdeki o duygu, benimle dalga geçilmesinden her zaman daha güçlü olurdu. Sahi, neydi ki bu duygu? 


Şimdi dününce, bunun, adalet duygusu olduğunu anlıyorum. Sadece arkadaşlarıma, eşime dostuma değil; zamanla, canlı cansız, cümle varlığa teşmil ettiğim, bakışıma gelip yerleşen o duygu… Hani şu meşhur “insanın saçma tarafı”na mı karşılık geliyor bunlar, bilmiyorum da. Ama benim olan saçmalığımın, “şu gömleği çok az giyindim, ayıp olmasın, bu sefer de onu giyineyim”le çevrelenmiş olmasından, hiç de rahatsız değilim…   



22 Mart 2022 Salı

Manisa