Bugün ailemle konuşurken bizim nasıl da valizimizi alıp kapıyı çekip yeni bir hayata başlayamadığımız üzerine konuştuk. Tabi aktardığım şekilde gelişmedi her şey benim çıkarım cümlem buydu. Yeni bir eve taşınmak için ki şu şartlarda bulunduğun evde geçinmek bile çok zor yabancılar gibi valizimizi alıp eşyalarımızı, sahip olduklarımızı bırakıp gidemiyoruz çünkü zor kazandık zor sahip olduk öyle arkamızı dönemiyoruz aman dikkat et kırılmasın aman bozulmasın şimdi kaç paradır. mecburiyet var sahip olduklarımıza, oysa geldik gideceğiz dünyada kalacak hepsi. Bağlılık getiriyor bize sunulan bu hayat; eşyaya, mutlu olmasan da yaşadığın eve ,yıllanmış buzdolabına, yırtılana kadar giydiğin çorabına. Bu alışkanlığımız ilişkilere de yansıyor kadın evleniyor toplumun yükledikleriyle mecbur hissediyor kalmaya sevmese zarar görse bile. Sonsuz bir aidiyet var sanki. Sahip olduklarım beni terk etmemeli çünkü çok zor kazandım, yerine yenisini koyamıyorum çünkü böyle bir imkan tanınmıyor. Kim tarafından tanınmıyor ? Kim sahip olduklarımıza ve artık sahip olmak istemediklerimize bağlıyor bizi, sonsuza kadar bizi bırakmasın diye dualar ettiriyor. Ben arkamda kalan hiçbir dünyevi nesneyi düşünmeden çünkü yenilerine sahip olabilirim düşüncesiyle geride bırakmak istiyorum. Gerçek özgürlük bu. Belki bende yoktur bu özgürlük aynı dünyada farklı dünyalara uyanan insanlarız farklı düşünen farklı yaşayan.