“charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı

çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken

yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara

biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı”



Arkadaş Zekai,1973 mayısında yapılan bir polis baskınında başına aldığı darbe sebebiyle Ankara kaldırımlarından birinde can verdiğinde Küba Devrimi’nin üzerinden 14 sene geçmişti. Ernesto, Fidel ve arkadaşları ise sakal bakımlarına ihtiyaç sıralamalarının en gerilerinde yer verdikleri için hepsinin ortak yanlarından biri oldukça gür sakallarıydı. Küba gerillaları, zamanla bu isimle anılmaya başlanmıştı. “Sakallılar” şehirleri ele geçiriyor, “Sakallılar” emek için mücadele ediyordu. Bu tanım sadece halkın dilinde değil, uluslararası literatürde de yer bulmuştu. Bir kitapta Sakallılar’dan şöyle bahsediliyordu “...onlar alkol içmez, yağmaya el sürmez, hayatlarını olabildiğince kutsal idame ettirirlerdi. Tarihte hiçbir ordu, Havana’dakiler (Sakallılar) gibi değildi.”


Los Barbudos ismiyle bilinen bu ordu, kelimenin kökeni hakkında da fazlasıyla ipucu barındırmakta. İtalyanca sakal anlamına gelen “barba” ve “berber” gibi birbiri arasında anlam bağı olan kelimeler haricinde birkaç kelimeyle de aynı köke sahip. Zarla oynanan kumar oyunu: “Barbut”, rüşvetin argodaki karşılığı olan “sakal atmak”, ele geçen paranın sakala veya çeneye sürülmesi. Sakal ile doğrudan alakalı olmayan bu kelimeler ve kelime grupları, tarihin herhangi bir kısmında herhangi bir dönüm noktasının yoğunluklu bir şekilde kafa karıştırdığına işaret ediyor.


Tarih boyunca erkek gücünü el üstünde tutmuş olan yaşantımızda, erilliğin ve liderliğin en büyük simgelerinden biri de sakal olmuştu. Sakalları zayıf olanlar veya metabolizmik olarak sakala elverişli olmayanlar tarihin çoğu döneminde “tam” sayılmıyordu. Tanrıların tanrısı Zeus sakallıydı veya birçok dinde sakal bir gereklilik ya da bir prestij sembolüydü. Krallar, liderler, savaşçılar güçlü, hükmedici ve korkutucuydu. Aynı zamanda da sakallılardı.


-Bilinenin aksine “barbar” kelimesi ise sakal dışında bambaşka bir ayrımcı içeriğe sahipti. İlk kez Homeros‘un kayıtlarında denk gelinen “bar bar konuşan Lidyalılar” deyimiyle insanların karşısına çıkmış ve o günden beri istenmeyen için, yabancılar için daha doğrusu bilinmeyenler için kullanılmaya başlanmıştı.-


Para ve sakal arasındaki ilişkiyi açıklayan en ortak mevcut düşünce: bu bağın, sahibi oldukları topraklardaki sermayeyi şekillendiren paralarında suratlarına yer vermiş krallardan doğduğu üzerinedir. Başkente ve saraya ne kadar uzakta yaşarsa yaşasın kralının yüzünü her gün görmekle mükellef halkların aklında sakallı krallarının suratının kalması ve bunun parayla ilişkilendirilmesi bu sebeple kaçınılmaz görülebilir.





İlk zamanlardan günümüze kadar neredeyse hiçbir tarih döneminde sakala, “çene ve yanaklardan çıkan tüyler” gibi basit bir anlam yüklenmemiş; sürekli bir ideoloji, bir tema, bir simge ile bağdaştırılmıştır. Uzak geçmişteki iktidar ve liderlik temsillerinden zamanla sıyrılıp günümüzde çoğunlukla salt erkekliği temsil eden bu biyolojik olgu, sahip olanın erkekliğini arttırmak, sahip olmayanı ise erkeklikten aforoz etmek gibi haklara da sahipti.


Şimdilerde bu duruma nadiren rastlansa da 80 dönemi ve öncesi Türkiye’sinde de sakalsızlık, yarım-erkeklikle ilişkilendirilmekteydi. İnsan soyu, aşkın ve cinsiyetin, görebildiklerinin de ötesinde bir şey olduğunu anlamakta çektiği zorluğu ise geçmişte olduğu gibi bu günlerde de hala sürdürmekte. Aşkın aşk, sakalın sakal, rengin renk, yaşamın yaşam, ölümünse ölüm olduğu gerçekleri, her insanın kolayca ulaşabileceği basit sonuçlarken insanların uzun yolları sevmeleri ve bu yolda ilerlerken sadece iki ayağının bastığı yerleri görmeleri, yolu gittikçe uzatan engellerden yalnızca bir tanesidir.



“....


ey gecede unutulmuşluğumun suçluları

ey yanlışlığımın yanlış yargılayıcıları

suçum: nefreti öksüz bırakmak

savunmam: sevgimi yüceltmek içindir

sakalım yok biliyorum ama kötü değilim

büyükleri sayarım küçükleri severim

çocukları incitmeden severim. kadını öpmesini

bilirim

sizi de sizi de öpmesini bilirim

-ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok

içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü

kural tanımayan sevgim benim

aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım

aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım

nefretim nefretim nerdesin


....”