Sabahı olmayan cümleler kurdum

Dilimi gömdüm kelimelerle birlikte

Dualar, gökteki kayalıkları döven hırçın sulardı

Taziye evini yaksam da dumana karışmıyordu yas

Yarama baktım kanıyordu, dağlamak gerek

Tırmandıkça ıskartaya çıkan hayatları anarak

 

Kulaklarıma döndü öfkeyle çığırdığım her şey

Duygular benden bambaşka insanlar yonttu

Dünya da huzursuz bana tanıklığına.

Rüyalarda açsın diye uykuya ektim tohumu

Dilek taşlarıyla dolu akıp gidebileceğim arklar

Bu saray odalarını süsleyen peyzaj tablosu değil

Nişangâhı ıskaladığını ancak

Yere düşünce anlayacak okun yolculuğu

 

Şehir, atılmamış çığlıklarla sarhoş olmuştu çoktan

Üstünden geçtiğim bir mahreme benziyordum hatıralarım arasında

Oraya sonradan düşen bir lekeye benziyordum

Yaşamadıklarım da var hatıralarım arasında.

El uzattığımda ne eksikse ona bulandı avuçlarım

Bakarak yaşıyorken cambazın ayaklarına

Bağlandığı yerden ipi gevşeten bendim

Onulmaz bir aksamaydım lisanda

 

Mezarlıkta bulduğum tek sandalyeye oturmuş

Karanlıkta kaybolan gölgeyi bekliyorum artık,

Nereye gittiğimi anlamak için kendime gelmeyi.

Toprak altında hala yankılanan sorulara

Öyle kulak kesildim ki duymuyorum kimseyi.