I.

Sen neleri beğenirsin, bilirim. Fotoğraflar hoşuna gider mesela. Herhangi bir şeyin fotoğrafı... Bir bina, bir manzara, bir gün batımı, gün doğumu, ağaçlı uzun bir yol belki... Sonra şiirleri seversin. Benim de sevdiğim birkaç şiiri beğenirsin, bilirim. Bilirim de sana bunlar hakkında konuşmak için gelmeye cesaret edemem. Korkağım biraz. Attilâ İlhan'ı seversin; Turgut Uyar’ı, Yaşar Oğuzcan'ı, Cemal Süreya'yı. Okumak isterim her birinden bir şiir sana. Sesim kötü, biliyorum. Belki altına bir şarkı açarız, güzel gelir kulağa. Piyano da seversin, bilirim, belki öyle bir şarkı açarız. Piyanistin parmakları gezinirken tuşlarda… Ben de sesimi biraz daha güzelleştirmeye çalışırım kendimce. Sporların çoğunu seversin zannımca ama bir başka takımı tutarsın. Olsun. İyi oluyordu seninle tartışmak bu konuda. Oluyordu diyorum biliyorsun, çok uzun zaman oldu konuşmayalı. Zaman geçti, biz değiştik, iklim değişti, anneannem vefat etti, babam felç geçirdi, iyileşti, Afganistan’da hükümet değişti, hastalıklar değişti. Değişti Allah değişti her şey. Şimdilerde bir bahane arıyorum seninle konuşmak için. Ben konuşmayı beceremem ki… Düşünür düşünür de iki kelimeyi bir araya getiremem. Hem cesaretim yok, korkağım biraz. Geçen pazara gittim. Fiyatlar ateş pahası. Bir kilo domates 20 lira, yuh ulan dedim, tabii içimden söyledim. Korkağım biraz.

—Eyvallah abi, dedim.

—Kolay gelsin, yürüdüm gittim. Sahi sizin orada kaç lira? Amma da yaptın ha, bula bula bunu mu buldun konuşacak? Bilmem, belki bir şeyler anlatırsın enflasyon hakkında. Bilirim, siyasetten de anlarsın biraz. Dinlemeyi severim, sen konuş yeter ki. Bana bırakma bu işleri. Bana bırakırsan bir bu kadar sene daha konuşamayız bilirim. Sonra sana biri evlenme teklifi eder, alır götürür. Bilmem hangi ilin hangi ilçesinde bir düğün yaparsınız, duyarım. Sigarayı iki pakete çıkartırım. Hayırlısı olsun derim, ne yapalım, nasip derim. Derim derim de içimdeki yangını söndürmeye yetmez gücüm. Bir fotoğrafa rastlarım, bir şiire. Orada aklıma düşersin, yine sızlar içim. Belki de şimdi bir oğlanı seviyorsun, o da seni seviyor belki. Belki şu an bir kahve içiyorsunuz. Belki bir kitaptan bahis açıyorsunuz, konuşuyorsunuz. Belki pazara gittiniz beraber, yuh dediniz, bu kadar da pahalı olur mu lan bir domates, dediniz. Korkak değildir belki de. Uzun boyludur, saçları kısadır, kısaysa yakışıyordur, yakışıyorsa kısa kestirmiştir. Sahi, sizin orda ne kadar domates?

Yine uyku tutmadı. Saat 00.59 daha gerçi. Şimdi bir dakika sonra şu sokak lambaları sönecek. 3 dakika kapalı duracak, sonra tekrar yanacak. Bilmem niye böyle yaparlar, anlamam. Geçen elektrikçi geldi fatura kesmeye, kapıda rastladım. Ona sorayım dedim, belki bilir.

—Hemşehrim bu sokak lambalarını neden saat 1’de kapatırsınız? Yas mı tutarsınız? Eğer yas tutarsanız duyuralım millete, kimse uyumasın o saatte. Hep beraber tutalım. Ben ne bileyim lan niye öyle der diye korktum. Kolay gelsin dedim, faturayı aldım, eve girdim. Allah belanızı versin ulan, Keban Barajı’nı biz mi işletiyoruz? Bir sigara yaktım. Saat 3. Çaydanlığa su koydum, kahveyi bardağa koydum. Seni içime... Çiçeklerim tekrar açmaya başladı, biliyor musun? Hani anlatmamıştım sana. Hani kuruduydu, pencerenin önündeydi, sarıydı çiçekleri. Saçların gibiydi. Su kaynadı, çaydanlıktan taştı. İçimden bir şeyler taştı. Bu havalar ne zaman ısınacak yahu? Şöyle bir balkona çıksam… İçsem cigaramı, dumanını üflesem şu sokak lambasına doğru… Bulut gibi gözüküyor ışığın altında, hoşlanıyorum. Hem zaten saat biri geçmişti, daha da sönmez ışıkları. Belki bir kedi geçerdi şu sokağın başından aşağı doğru. Bilirim, kedileri seversin. Bir kedin var, saçlarının renginde rengi. Benim de küçükken sarıymış saçlarım. Sana fotoğraf albümlerimi göstermek isterim. Bence seversin beni fotoğraflarda. Ay dersin, ne tatlı, dersin. Şimdiki halime demezsin, onu bilirim. Senin de vardı küçüklük fotoğrafların, görmüştüm, karne almışsın. Pek de tatlıymışsın. Yazmayı bilmezdim eskileri. Tıpkı konuşmayı bilmediğim gibi... Geçen gün Sait Faik okudum. Alemdağ'da bir yılan varmış. Bir yakın arkadaşı varmış, adı Panço. Ondan öğrendim böyle yazmayı galiba.

Senden öğrendim yazmayı. Sen yazdırıyorsun bana bunları. Aklıma geldikçe bir şeyler yazıyorum. Yazdıkça rahatlıyorum. Sana dair ne varsa hepsini aklımda tutuyorum diyor ya şair… Kimdi bilmiyorum, öyle anımsıyorum. Ben sana dair ne varsa yazıyorum. Hastanenin bahçesinde arabada oturuyorum. Öğle arası... Cigaramın birini söndürüp diğerini yakıyorum. Hastanenin önünde incir ağacı... Ne incir ağacı ulan, olsa olsa çam ağacıdır o. Ne gezer bozkırın ortasında incir ağacı? Hava çok soğuk bu sene, amma kar yağdı ha. Hani seninle en son konuştuğumuz zamanlardaki gibi, hatta daha fazla yağdı. Yağdı Allah yağdı. Dondu, buz oldu her yer, eksi 25’i gördü, arabam çalışmadı. Yuh ulan dedim, Erzurum'da böyle soğuk yok diye düşündüm. Bir dolmuşa bindim, işe öyle gittim. Bu dolmuş da ne çok dolanıyor. Bir an dedim keşke İstanbul'da olsaydım, o zaman yadırgamazdım bu kadar uzun süren yolculuğu.

İstanbul'u hiç sevmem. Çok kalabalık bir kere. Kalabalıktan hoşlanmam. Zaten sen orada bile değilsin, ne diye seveyim İstanbul'u? Sen sever misin İstanbul'u? Cevap yok. Hem korkağım biraz. Dolaşamam sokaklarında geceleri. Neyse, eee, ne diyorduk? Hiçbir şey. Hangi rengi seversin desem? Mavidir diye tahmin ediyorum. Laciverte yakın çünkü. Lacivert demedim, bilmiyorum. Ben siyahı seviyorum. Fotoğraflarda siyah beyaz daha iyi çıkıyor zannediyorum kendimi. Ondan belki de… Sarı desem daha romantik olurdu sanki. Hem ortak renktir diye de olabilirdi. Biri sarı dediğinde ben kırmızı derdim, sen lacivert. Tartışmaya başlardık, konu olurdu belki. Hiç itiraz etmeden dinlerdim ilk önce seni. Ezeli rekabet, ebedi dost gibi. Bir tek bunda ortak sevinemezdik belki. Bu konu da bitti. Ee, anlat sen de bir şeyler. Ben çok gevezelik yaptım. Hayatımda hiç bu kadar konuşmamıştım. Yine cevap yok. Olsun, belki bir yerde karşına çıkar, okursun, sonra gelirsin. Ben de siyahı severim en çok dersin. İstanbul bir başka benim için dersin. Der misin? Ne bileyim? Ha bu arada geçen gün sana bir şiir kitabı aldım. Kararsızım sana vermekte. Ya terslersen beni? Bilirsin artık beni, korkağım biraz. Belki hoşuna gider, konuşursun benimle. Şu şiirlerini çok severim dersin. Ben de şunları severim. Konuşuruz sabaha kadar. Zaten sen olmayınca da uyumuyorum, sorun değil. Ya da teşekkür eder, bir daha böyle şeyler yapma dersin. Tamam derim. Özür dilerim. Sigaramı yakarım. Hayırlısı olsun derim, nasip böyleymiş. Yazmaya devam ederim. Her gün bir olay anlatırım. Belki birileri okur. Paylaşır bir yerlerde. Dolanır gelir masana, bir dergide rastlarsın belki de. Edebiyat dergileri okursun, bilirim. Şiir yazmayı denedim, olmadı. gerçekten zormuş. Ben bilmem öyle süslü söz sanatları. Sanki bu yazı oldu da. Öylesine yazıyorum işte, beğenilme kaygım yok. Rasyonel yaklaşıyorum her şeye. Bitirelim artık bu konuşmayı, geç oldu, hem işin vardır senin. Belki dizi izleyeceksindir şimdi. Bölmeyeyim zevkini. Hem ben de bu arada gönderme kararı alırım hediyeni belki. Sonrası artık kader. Her şey kader.