Bir masmavi gök, bir de arş-ı alayı ayaklarının altına alan gözlerin,

Biçare ömrüm bu ikisi arasında mekik dokumakta.

Bir yolcuydum dur durak bilmez, ben geçince silinip giderdi yollardan adımlarımın izleri.

Bir yerim olmadı ya hiç, yurt bilmezdim her yer bana gurbetti.

Kırk yerimden deşmiş bir hasret ve ağlamaklı gözlerle vardığım açılmamış bir kapı eşiği,

Her şeyi bıraktım ve bütün yüklerimi, geldim sana geldim.


Sana bir gökyüzü verdim, kanat seslerinin yeryüzüne yakın olduğu,

Ki o kuşların cıvıltıları en uzak vahalardan duyulurdu 

Sürekli genişlerdin, yıldızların a’maları kinlendirecek kadar parlaktı 

Bulutların sadece göğü değil, arzın her köşesini kaplardı

Bad-ı semum tufanı bir gülüş, ben a’ma her şey birbirine karıştı 

Arzın ve arşın arasında sıkıştım kaldım yine de sana geldim 


Serkeş bir at gibi senin topraklarına koştum, ayaklarım yorgundur

Vaktim yoktu, yolun ucunda seni gördüm bir an duruldum

Binbir çiçek bırakmışım yollarına, sendeleyen ayaklarım şahittir ya 

Kesilen nefesim şahittir, daha yüzümde kaybolmayan izleri gözyaşlarımın 

Seni severken olduğum kişiyi özledim, 

senden sonra sevilmek ve sevmek nedir hiç bilmedim

Kaçtığım her şeyi yüzünde buldum yine de sana geldim