Bir gün olağanca gücümle kabuğuma çekilmek istiyorum. Zihnimdeki bulantıyı susturmak, ruhumdaki karın ağrısını durdurabilmek için her şeyi susturabilmeyi diliyorum. Hiçbir zaman kötümser olmadım, olamam lakin iyimser olmak bile bazen ruhuma sancı düşürüyor. O vakit arafta kalmak, belirsizliğin dehlizlerinde dolaşmak istiyorum.

Büyük bir bulantının içindeyim. Zihnimi boşaltmak istemiyorum çünkü o, benim. Benim bir parçam. Bazen dudaklarımdaki yayları parçalamak istiyorum. Onu hiç kimseye kullandırtmak istemiyorum. İnciniyorum çünkü. İnsanı en çok sevdiği şeyler incitiyor.

Sanrılarımı sahte mutluluklarla besleyemem. Üzülmeleri gerekiyorsa en iyisini yapacağım. Kırılması gerekiyorsa da paramparça edeceğim. Her duyguyu olduğu gibi bahşedeceğim ona. Sanrılarımın özü hep aynı yere çıkıyor. Onlarca duygumun ayak izini takip edip tek bir şey ortaya çıkıyor; hayat enerjisi. Asıl mutluluk budur. Mutluluğu aydınlık yerden değil, enkaz altından çıkarınca hakiki olduğunu anlıyorsun. Diğer türlü bulantıdan başka bir şey olmuyor gözümde.

Bazen sürünüyorum, bazense yürüyorum. Bazen koşuyorum, bazense sümüklü böcekle yarış halindeyim. Her zaman yoldayım. Yolda olmak zorundayım. Ben, buyum. Pes etmiyorum. İstememe rağmen etmiyorum. Bu yüzden gurur duyuyorum. Her şeyle ve en çokta kendimle. Devam ediyorum. Sanrılara kulak veriyorum. Varoluş sancılarımı seviyorum. Güneşe bakıyorum. Bulutlar diziliyor, ince bir sızı gibi yağmur düşüyor. Enkazı yumuşatan toprak gülümsüyor. Gülümsüyorum. Mutluyum.