'Senin saçlarının ucu

Sarı ve kırık olmalı!' dedi.


'Şiir gibi yani...'


Ama ben bütün şiirleri siyaha bulamak gibi

Büyük işlere kalkıştım bugün.

Orada, bir mil uzakta oturmuş

Sıska bedenini taşıyamayan kalbiyle

Bana bir şairden öte,

Şiir olduğumu söyledi sanki.

Güldüm,

Hiç şiir olamayacak bir gülümsemeyle.

Sonra ellerimi yukarı vaziyette tutup,

Bana biraz çiçek ver, dedim

Bu sokak renksizken bana benziyor.

Bir tutam bal, biraz aşk...

Beyaz bir duvara çarpıyorum.

Duvar gri.

Bu duvar en çok bana benziyor.

Sonra yüzümü ellerinin arasına alıp

'Geçecek' der gibi baktı yüzüme.

Saçlarıma dokundu,

Saçlarım, gece karası...

Orada, bir mil uzağımda durup,

Ağır ve meşakkatli indiriyordu bedenini.

Kapı girişinde kırık bir parkenin sesi,

Koca cüsseli bir mavinin ayaklarında ezilmişti.

Arkasından seslendi,

Hiç şiir olamayacak bir tonda...

Arkasına dönüp, eliyle yüzünü

Gözleriyle dudaklarını ezdi sonra.

Parmağını kara saçlarımın ucuna dolayıp;


'Bunlar...' dedi

'Sarı ve kırık değil!'


Orada...

Her şeyi siyaha bulamak gibi

Büyük işlere kalkıştığım vakit...

Bana bir şairden öte şiir gibi baktı sonra.

Güldüm,

Hiç şiir olamayacak bir gülümsemeyle.

Orada,

Bir mil uzağımda...