Zamanın gücenmişliğinde, hep beklenen bir tamamlanmışın resmiydi varlığın, tüm fırçaların poyrazla dans etmesi gibi. Mevsimlerin süslediği gülümsemelerimin ait olduğu yer, bütün soruların emeksiz ulaştığı cevap, adımlarımın en rahat ayakkabısı, tüm kayıp şehirlerin bulunmuş haritası, patikaların üstüne serpilmiş bütün papatyalar, sıcak iklimlerin kavurduğu kahvelerin kokusu, tüm kategorilerdeki dansların en eşsiz koreografisi, Lidyalıların ilk parasının üstündeki resim, yeşilin damgası, bir battaniyenin sıcağı, saklambaç oyununun en neşeli sobesi, baharatların ipekle yarıştığı yolların en ihtişamlı yanı, alfabenin gönül şenliğindeki ismi... Ah ismin! İsmime değdiği andan beri beklenen, geldiğinde deryaları derinliğinden çekip çıkaran ve bütün eylemlerde en önde yürütüp, madalyon taktığın sözlerinle sır gibi saklayıp, haykırmadığın varlığımı yokluğuna mahkum ettiğin ismin... Olur mu dersin? Aşar mı hayalleri, bir olur mu ismimle ismin, sarılır mıyız tüm ihtimallerde?