Hayat, her bir ağaç yaprağından oluşturduğu oksijen ile birlikte bir sarmaşığı boynumuza geçiriyor. Sahi imtihan neydi? Durmadan başımızdan eksilmeyen kötülükler miydi yoksa iyiliklere hazırlayan mıydı? Bence imtihan birer boynumuza geçirilmiş sarmaşıktan başka hiçbir şey değil.


Adımlarımız takip ediyor gölgemizi, biz bile kendimize bu denli yakın değilken ve kendimizi tam bilmiyorken insanlar bizi bizden bilmeden daha iyi nasıl bildiğini düşünebiliyor? Bu sarmaşık insanların gözünü kör mü ediyor yoksa her insanı o insanlardan mı zannettiriyor?


Çoğu sorumun cevabı olmayan bir mekandayım, bana gülmeyen yüzlerde mutluluğu arıyorum. Biliyorum, gözlerimi her defasında bu sarmaşık kör ediyor fakat aynı göremiyorum, aynı durumu yaşayıp hiç yaşamamışım gibi kör ediyor.


Benim imtihanım aradığım sevginin bulunamaması olmuştur hep, her insanda ufak bir sevgi aradım. Her bir çift gözde içimde ki sarmaşığın görülüp çözüldüğünü zannettim, sarhoşken ağlamayı becerebilen birisiydim fakat artık durmadan gülüyorum. Ağlamak bu boynumda ki sarmaşığı çözemiyor, gülmek içimde ki kırgınlığı da geçirmiyor. Ben benden geçiyorken insanlar bu sarmaşığı görmeden nasıl bu denli benim kalbimin kırılmasını hak görebiliyor?


Bu sarmaşık o kadar fazlaydı ki kendimi sevmek yerine hep reddettim, belki de insanları durmadan güldürme isteğim ufak bir sevgi içindi fakat sarayın soytarısının derdini kim dinlemiştir? Dinlemeye yeltenen olunca bile takla atmıştır, bu sarmaşık öyle bir sarmaşık ki hiç çözülmüyor. Ya yaprağı kurutmak gerekiyor ya da teslim olmak...