Yeni bir benle karşılaşıyorum her seferinde. Yolum ne zaman banyoya düşse aynada kendimi hayranlıkla izleyip seviyorum duruşumu. O an nerede olduğuma, nereden geldiğime, ruhumun değişkenliğine, bir türlü uyum sağlayamadığım benliğime şaşkın bir bakış atıp kendime hayıflanıyorum. Nihayetinde yıllardır olmam gereken yer burası mıydı? İçimde eksikliğini hep hissettiğim, varlığını ortalığı dağıtarak aradığım o şeyi sonunda buldum mu? Acaba bir rüyanın içinde miyim?

Âdeta şeklini kestiremediğim, köşeleri olmayan bir kavanozda yaşıyorum. Hangi şekli almam gerektiğini bilmeyince de özüme dönüp olduğum gibi davranarak yaşama gayretine kapılıyorum. Üstelik bu, anlık bir yaşamak olması gerekirken böyle planlı bir yaşama evrilince tuhaf bir duruma dönüşüyor. Dilediğim gibi konuşurken bir anda kesintiye uğrayan kelimelere, anında kendimden bile kaçırdığım bakışlara, bunu neden söyledim ki diye ağzıma vurmak istediğim o hayali anne terliğine…

Olduğumla olmak istediğim arasında bocalarken içimde durmak bilmeyen bu devinimli ruh hâllerine güvenemiyorum artık. Bir süre daha bekleyince oturaklı bir kişiliğin kapılarını aralayacağım hayalini canlandırıyorum sürekli, art arda, hiç beklemeden, oturaksız bir tez canlılıkla.

Yaşım yirmi altı, henüz hiçbir şey için geç değil, dışarıdaki ümitsiz gençliğin yarım bırakıp peşinden gitmediği düşlerin aksine. Bazı konularda kendimi epey geride hissetsem de yaşımın enerjisine kapılınca her şeyin yoluna gireceğini biliyorum. Böyle düşünüyorsun ama tozpembe bir gözlükle hayata bakıyorsun diyen bakışlarınız gözlerimin önüne geliyor ansızın.

Sizin ne düşündüğünüz benim için önemli değil, şu an içinde bulunduğum ruh hâli bana yaşama enerjisi veriyor mu sorusunu daha çok önemsiyorum ya da öyle görünmek istiyorum sizin bana baktığınız yerde. Belki sizin bana uymayan, farklı motivasyon içeren kaynaklarınız vardır. Düşüncelerime aykırı olsa da bana bu kaynakları dayatmanızın bir anlamı yok. Ben yine bildiğimi okuyacağım ya da öyle olduğunu hissedeceğim. Bazen değil, sıklıkla anlamsız bulduğum çoğu eylemleriniz, yaşamın insanlara sunduğu farklı koşullara göre yeterince aykırı.

Yazmak istediğimle yazdıklarımın, sonunu bağlamayı düşündüğüm bitişle geldiğim bitişin her defasında nasıl değişip beni beklenmedik bir çıkışa yönlendirdiğine anlam veremiyorum. Farkındayım, kelimelere hükmetmek için kendimi paralasam da bir süre sonra kelimeler bana hükmediyor ve sınırlarımın dışına çıkıp kemiği yokmuşçasına kalemime bir çeşit dil oluyorlar. Öyleyse bunu kabullenmeyi öğrenmeliyim artık. Buranın çıkışı yok, koşullarımızın bizi sürüklediği yaşamın son durağı gibi. Dönüşü var görünen fakat olmayan…