Bir yangından kurtulan öykü parçacıkları...


I. 

Boşluğa kurulu saatim çaldı. Gözlerimi yeni güne açtım bomboş. Yine. Yüreğim ağzımdan taşacakmış gibi dopdolu. Hep. Zihnim amaçsız bir öfkeye gebe. Bazen. Yataktan doğrulsam tavandaki beyaz denize düşüp boğulacağım. Sanırım. Doğrulmazsam bembeyaz taşlaşacağım. Belki. Üçüncü bir yol vardır. Kim bilir. Çaldı saatim kurulu boşluğa.

       

II. 

Zamanın koyu tülü iner nesnelerin üzerine. Öznesi kayıp cümleler kıyıya vurur. Usulca eğilip toplarsın. Göçebelikten sürgünlüğe terfi eden varoluşun, yalnızlıkla harmanlanan şekerli bir sakinliği solur. Keşif için sefere gönderdiğin tüm hayalet gemilerin asla dönmeyeceğini kulağına fısıldar kum kokulu bir rüzgar. Pusulasına ve haritalarına bakmaktan denizi yaşayamamış kayıp kaptanların çıldırış seslerini taklit eder martılar. Avucundaki bir tutam kum azar azar öbür avucuna akar. İşte, her şey bunun içinmiş. Bir avucundan diğerine… İşte, her şey bu kadarmış. Zamanın koyu tülü, öznesi kayıp cümleler ve kum.

           

III. 

Ceplerim maskelerle doludur. İlk izlenimlerini mutlak gerçek belleyip sonsuz bir örtü gibi zamanın ve mekanın üzerine serenler her bir yüzümü benmişim sanırlar. Başkalarına kişilikler ve değerler biçmekten usanmayanların çağında her bir suretim kendi rolünü oynar hayat tiyatrosunda. Adıma yazılan tüm senaryoları bin bir yansımanın içinde boğup sayfalardan oluk oluk taşacak kadar çoktur maskelerim. Bir meyvenin üst üste binmiş kabukları gibi soyuldukça ardından yenisi çıkagelir. Gerçek yüzüm? Buna hazır olduğunuz yalanına nasıl kandınız? Ya siz? Aynalardaki yanılsamalı yansımalarınız? Kendinizi maskesiz mi sandınız? 


IV.

Biz zamanı eksilttik dostum. Ukdelerin kemirdiği delik deşik eleğimizden geçirdik. Elek altı deyimini icat eden bir toplumda yaşarken üstelik. Acımadık, çünkü hayallerimiz vardı. Yazık, ellerimize bulaşan tortuları koklamayı arzulamak sandık. Birbirine konuk olan yalnızlıklarımızın sayısını arttırdık her konuşmamızda. Biz zamanı eskittik dostum. Tüm sevinçlerimizi yatırım aracı yaptık ve battık. Film hızla akarken gülüşlerimizi duraklattık biz. Tutkularımızı geri, utkularımızı ileri sardık. Biz zamanı durdurduk dostum. Bu, son büyük yanılgımızdı bizim. Yalıtıldık. Ölgün ve söngün dokunuşlarımız yararsız, göçkün ve küskün hırslarımız zararsız artık. Duranları beklentisiz izleyebilmek geriye kalan son yetimiz, son niyetimiz. 


V. 

Bir düşe dokundum. Bir düşü eğdim büktüm. Oyun hamuru yaşındayken yaşıtlarım ellerimde düşlerin altın rengi tortusu vardı benim. Gözlerime erken yaşta çöken o sarımsı karanlık ellerimden bulaştı. Çevreme eksik ve kesik bakışlar atmam, gözlerimi istemsizce gözlerinizden kaçırmam bu sırrı saklamak içindi. Yoruluyordum ne çok. Yorgun ellerimden düşürdüm düşümü. Oyuna düşkün bir çocuk gibi yuvarlanıp kaçtı. Kovaladım. Bulduğumda benim verdiğim biçimini kaybetmişti. Dokundum, eğdim büktüm yine. Yinelerce. Yıllarca. Yollarca. Yaşamca. Başımı kaldırdığımda tanıdığım ve bildiğim her şey biçim değiştirmişti. Düşle oynarken oyun dışı kalmıştım, düşlerini oyuncak etmeyenlerden geride. Anladım. Erken zamanlarda ben geç olandım. Geç zamanlarda geçmiş olan. Geçtim. Durdum. Oyun bahçesi artık soluk düş sarısı bir boşluğu solutuyor. Soluyorum. Ellerimde sarının tüm tonları…

             

VI. 

Denize bakarken susadıkların var, gökyüzüne bakarken duyduğun zincir sesleri. Güneşe bakarken üşüdüklerin var, geceyi gündüzü çiğnerken acıktıkların. İçine düştüğün kalabalıkların özenle beslediği yalnızlığın gün gelecek haykıracak kısık kısık. Ruhundaki ezeli kıymık kanatırken en derinden, sargılarını sökeceksin yaralarının. İzlerini saygıyla öpeceksin. Anlayacaksın hiçbirinin sonradan açılmadığını. Kandırmacayı söylemek değildi marifet, fark etmekti. Fark edeceksin. Bir gün. Denize bakarken susamadığında, gökyüzüne bakarken her şey sus pus olduğunda açılacaksın uzağa. Isındıkların ve doyduklarınla. Satırları değil, satır aralarını okuyanların zihninde kalacak bu (k)öksüz öykü. Koyu yeşil bir şişeye tıkıp salın denize.


VII. 

Vuuu! Zihnim yangın yeri. Yandıkça çoğalır, andıkça kabarır, kandıkça arsızlaşır. Kafamın içi yüzlerce yüzle dolu. Yangınıma güle güle oturuna gelmeyi hanginiz akıl etti? Ses? Susuyor musunuz? Su? Susuyor musunuz? E ben mi konuşayım ilk, yangın sahibi olarak? “Dilim yandı konuşmam.” dediğime bakmayın siz. Harıl harıl anlatırım da önce kendim dinler anlarım. Sütten ağzım yandı, yoğurdu dilime sürdüm acısını alsın diye. Yangında ilk kurtarılacakları yana yakıla biriktirdim yıllar yılı. İlk yangında hepsinin köküne kibrit suyu! Yangınını kendin çıkar kendin söndür dinlenme tesisleri işletiyorum, geçinip gidiyorum. Yangından mal kaçırır gibi yaşamak tehlikelidir, çocuklarınıza izletmeyin ve lütfen evinizde denemeyin. Ne diyordum, evet, yangın. Söndürme girişimlerini fotoğraflayıp çerçeveleyip astım zihnimin kavruk duvarlarına. Ne çaba! Dışarıdan bakınca içerisini göstermeyen camları ben icat ettim de çaktım göz bebeklerime. İs tutar göz camlarım her yangın mevsiminde ve kül kokar keten kumaşından sözcüklerim. Su! Gözyaşlarımın tadını unuttuğumdan beri çoraktır yüzüm. Çatlaklardan içeri sızar her yangın sonrası yüzlerce mülteci. Yazık ki aşırı haşarı demokrattır zihnimin yüce meclisi. Hepsini alır da yerleştirir kuytu köşelerime. Ekmek verir, su verir. Anarşist bir söylevci vardır, meclisimin en sarp koltuğuna kartal yuvası yapmıştır. Bir kışkırtma, bir güdümleme! Sloganlar alev alev yükselir. Yangın olur biz yangına gideriz. Gaza gelirim, gaz dökerim alev alev büyüyen sözcüklere. Yangın çıkar, çıkarırım. Kaçışır zihnimdeki kaçaklar uçuk kaçık bir kışkırtmacının ateşten dokunuşlarıyla. Yorgun argın yangınları dinlendirir saklarım bir sonraki mülteci akınına. Durun durun, kısa kesiyorum. Bir kibrit çakmıştım ilkin. Karanlıkları aydınlatmak için. Aydınlıkları yaktım yanlışlıkla. Ateşten başka bir şey kalmamacasına sürüp gitti serüvenim. Geldim, gördüm, yendim değil kaderim. Hamdım, piştim, yandım da değil. Yaktım, yansıdım, yankılandım. Sözcüklerin ucuna dokundum anlatabilmek için. Ateşin en yakıcı yeri ucuymuş, geç öğrendim. Su! Su! Suya düştü, su nerede, inek içti, inek nerede, dağa kaçtı, dağ nerede, yandı kül oldu bitti.