Zaman denen gergefte nakışlanan ömür

Nasıl geçer arzın ikircikli yazında

Artık dünyayı, dönüşü kirletiyor inatla

İşte

Zamanın sarsak dilindeki artıklar

Bulanık gök

Yaslı doğa

Ağlak haslet tohumları

Ve şevkini yitiren toprak

Şimdi rüzgarın hırgürü arşınlar bedenimi

Meğer ölüm kadar sessiz, akarmış zaman

Fakat altından rıh ile kuruttum sözcüklerin izlerini

İşte kinime bulaşan öfke

O kadar aşağı ki öfkem

Akran bir düşman bulamıyorum kendimden başka

Bilmiyorum

Neye bu ayak diretmem

Ve hangi harabe ardımsıra tıkırdayan

İki yanlı doğmuşum ben veya iki zanlı

ve yalnız ikilik

Bir yanım

Ağaran saç

Düşen yüz

Büzgülü dudak ve mezar eşmesi

Diğeri

Menabağından taşan dere

Bir Yılkıda sevdamsı yele

Hızırdan çaldığım gerçeğin iniltisi

Ve

Sebat, sebat, sebat

Ağzımın bir kenarında takma diş gibi duran sözcükler

Ha çıktı ha çıkacak

Uykularımı avutan düşünce

Kaç sözcüklük bir tümcesin

Beni yosma bir sözcüğe ezdiren

Fakat zihnimi uçsuz bir rüya aleminde gezdiren

Bir düşüncedir

Avuçlarımı terleten

Gündüzün kırbaçladığım ayan gerçeği

Geceleyin koynuma alıp okşuyorum

Nasıl bir ayak izi ki bu

Her zerrede afitap bir parçadır

Bir döşemeye takılır gözlerim

Duvara dayanan ahşap peyke

Üstünde duran ters tepmiş bir vuslat

Hakikat, inancın dışına yağıyor

Ve ruhumu kemiren muhal

Bulanık duran, hava, zehir, zaman ve bu hal

Beynime çakılan paslı çividir bu haslet

Beynimle bedenim arasındaki bu uzlet

Ruhum sıkışmış bir mengeneye, yekpare

Nasıl bir ikiliktir içimdeki serzeniş

İşte ortada dönen kağnıdan sökme tekerlek

Evet, bir yanım ümitli bu taraftan

Cinnet sesleri gelirken araftan

Ve sanki

Önce

Gıpta ettiğim vefasız erdemlerden geçip

Sonra

Uzanıp tutuvereceğim ensesinden

En mahmur duranı seçip

Akıtıp cerahatini muvakkitin

Doldurduğum piyale

Bekliyorum, devrilsin vakit

Sebat, sebat, sığmaz hayale

Kafam, muhalde sallanan beşik

Yalniz sebat örter mugalatayı

Biliyorum bir adım ve sonra eşik

Biliyorum, bir daha yapmam aynı hatayı

Ben, geçmişe yüzü dönük bir hafız değilim

Lafzi bir meseldir adım

Ne hasretin debdebesi

Ne isyanlı sükut

Ne yırtıcı bir vaveylâ

Suretimdeki deri altın işlemeli libas

Hâl, libasın altında iltibas

Neyi yansıtır bu buğulu ayna

Kimden hatıra bu yüzümdeki

Saf bir havayı taşır sisler içine

Ve bir şüphe oyar ruhumun en sağlam dişine

İşte taşıyorum üstümde hep aynı laneti

Benden sonrakilere miras bırakmak için ihaneti

Bu saatten sonra öfkem dahi parya fakat

Sebat, sebat, sebat

Yalnız iki sözcüğün çatışmasıdır kaşımdaki

Menzil ve inzal