yakıp yıkmak istediğim
tekrar inşa ettiğin şehirlerin
içinde soluksuz kaldığım sokakların
ardındaki karanlıkların
tut bir ucundan n'olur
kopmaz bu halat
inceldiği yerinden tuttuğum.
sökülen demir parmaklıklarım
prangalarım
bize ait sessizliğim
sahici gülümsemen
izi bile kalmayan adımların
anlamsız yetişemeyişim.
tüm yaralarım
hayran olduğum manzaralarına ait hepsi
sağır kulaklara en güzel tınılarımı fısıldadım
âmâlara en gizli renklerimi sundum
gören gözlerin kaybı
manzaralarımı gösterdim
ama kırıldı
uzattığım ellerim
eğreti durdu yüreğim
duymaz kulaklara görmez gözlere
yalan ama gerçek
yakan ama doğru.
kimselerin anlayamadığı
yalnızca seninle bana ait
sahte sevinçlerimizi erteledim
haykırdım kopan ses tellerimle
kaçtım
tüm durgunluğumla başlattım kavgamı
en hakiki yumruğu ben yedim karnıma
olmadı.
tutunamadım
tekrar tekrar söküp attım köklerimi.
tutturamadım
bir türlü dikişini hayatın
kendimde kaybolduğum gibi
kayboldum çıkmaz sokaklarında
havada mı kalacak tozun
görecek miyim yine
ezbere bildiğim ayakkabının ökçesini
üşüyecek mi hep kalbin/m
yeni bir kente mi bu hazırlanışın
uyuşacak mı dilim
yarım kalmışlıklardan?
yakmayacak mıyız o defteri
gülmeyecek misin
bakmayacak mı yüzüme temiz sayfalar
sıkışıp kaldım değil mi?
yakmadığın ama yüzüne de bakmadığın
ardında kapıların.
gelmeyecek miyiz bir araya
gülmeyecek misin bir daha
olur gibi oldurup
asla olmayacak mı