kalktım şehrine geldim

kara menevişleri sererek uzuvlarıma

düşler oltasına bir tutam ekşi ruh asarak

kalktım şehrine geldim

ezilerek

sıçrayarak

koşturarak

ve sen beni bırak böylece

bir kibrit çöpü gibi savur beni

altı yüz kilometre

kalktım şehrine geldim

evime geldim

çizgili bir seviyi lekelemeye geldim sanki

sanki ben panjurlardan hisli ışıklar çalmaya geldim

sanki

sanki, ben

sana değnek olmaya geldim

kalktım şehrine geldim

orkideleri yolarak hamal yeryüzünden

çizerek narin avuçları

bahara dayanıksız girintili kanatları

aşağılık ağzımda çiğnemeye geldim

öyle bakıyorsun hırsla ve kinle ve sitemle

yarısı yanık yüzümün

yarısı cilalı

yavan takatimi gere gere koynumda

kalktım şehrine geldim

seni aramaz gibi ama en çok sana bakar gibi

seni unutmuş gibi ama en çok seni hatırlar gibi

kalktım şehrine geldim

sinesi duman dolu cinsiyetlerin çalarak öksürüklerini

tenine sermeye yeltenerek tenimi

uğur böceklerini uçurarak tarlalardan

ben sanki gözlerini arşınlamak ister gibi

şehrine geldim

yoktun sen

gittiğin her yerde yarım nefesler bırakırsın sen

elini uzattığın tamları ikiye bölersin

ayak izlerini bile toplayarak peşinden

bana hiçbir iz bırakmayarak

yoktun sen

hacmen

ruhen