Gidelim mi buralardan?
Yol bilmezlik de özgürlüktür bakmayı bilene
Kurusun ağaçlar, durulsun sular, karışalım
Arınsın yaşam öp yüzümden barışalım
Sarmaşık derler adına var sarışalım
Şurası nere, burası kimin; gidelim.
Kırılan güneşler bilmediğin memleketlerin göğünde
Açık semenler yaraya sarılı göğsünde belki
Beni örttüğün cüzzamdan kaldır
Aldır tavrıma, çocuklara çiçeklere aldır
Savrulan rüzgarda bir görünmez akıl
Alıp avcunda savına sakla
Tavına çek kıyamete giden öyküleri
Kendini bil, kendinde ol, beni de al öyle
Çıkalım mı kapılardan yummadan gözümüzü?
Bize bir cesaret, bir dalgınlık gerek
Şaşırmadan renkleri dünyaya iliştiren sebebi
Yakasına, yenine karışmadan gömleklerin
Bize iliklenmez iki dünyayı gösteren gözlere inat
Bir el uzatımı belki durduğun yerden
Bir yürümek motivasyonu, denkliği bana
Delilik bana, sessizlik sana da asma yüzünü
Kalmak şimdi nereden baksan yerinmek olur
Sana işaretler gizledim ceplerimde
İçimde şişen şu dargınlığı al
Diyemedim umudum yokuşlandıkça
Sarhoş olup dirilemedikçe seninle bir kere
Deliremedim anla da kurtar beni
Anlayalım mı?
Bak
Yollar çiziyorsun bilip bilmezden
Güzel kadınların saçları kızıllanıyor
Kızlanıyor sabahları küçük şehirlerin
Kocaman davetler yineleniyor
Bir sana bir bana bileniyor dünya ağuşu
Uzuyor ve sonu gelmiyor ne güzel
Doldur kucağına şekerlerini
Seni uykudan kaldır
Beni yanına aldır
Gidelim.
Şimdi zaman görmezden gelmelerde
Uyandıkça üstümüzden akan lanet dursun
Soludukça kendine çeken sigara dumanları
Amanları içleyen türkülerin
Hepsinin okları bağrımızda bak
Tutacak ve tutunacak bir şey olayım sana
İtimat bir yamaç görüntüsü değil uzaktan
Anlama; olsun. Gidelim.
Bil dizlerinden yukarı vuran ağrılar
Şimdi yorgunluk kadar durmuşluğumuz,
Yol kadar yorulmuşluğumuz var
Bir uykuya dalmak kadar kolay şimdi
Uyan; gidelim.
Fotoğraf: Ecre Begüm Bayrak