Sen ona aşıksın. Onu ilk kez gördüğünde çarpan kalbin hatıranda. Aklından hiç bir zaman çıkmadı. Öyle bir şey ki bu ruhunda yuva kurup saçlarını taradı her gece. Anılarında yaşadı, baktın ve daha çok sevdin sen onu.

Aynada belki kendini beğenmedi, sen ise bir şapşal gibi büyülenerek baktın onun sivilcelerine. Sarıldın ve kokladın, duş almasını sevmezdin. Dünyada ki hiç bir koku onun kokusundan daha iyi olmazdı, sen bunu bilirdin.

Şimdi iştesin. Ağzında sigara ve etrafında yabancılar var. Arkadaşların şişenin dibini bulurken dekolteli kızları kesiyor, birisi balkonundan halı çırpıyor, zaman aralıksız örgü gibi örüyor yaşanacakları. Sen akşamı bekliyorsun.

Akşamın sende özel bir yeri var. Sessizliğe hürmetin var senin. Ve kollarına aldığın o, işte hayat bu denecek o an. Sen akşamı bundan seversin. İnkar edemeyecek kadar seviyorsun.

O evde, çocuğunu kaybetmiş. Ellerinde alışık olduğu bebeği artık yok. O öyle diyor. Sen ise sarılıyorsun. Gözlerinin dolması yüreğini yakıyor, sen sarılıyorsun. Bazı kelimelerin ihanetiyle sarsılırken gözlerin buğulanıyor senin de. Sarılıyorsun.

Dünya onun için dönmeyen bir dönme dolap. Kaptanını asmışlar. Adalet diye çığıran kurşuna dizilmiş ve dünya dönmüyor artık. Sanki çizgi filmden fırlama bir canavarın kusmuğu ile boğulmuş dünya ve dışarısı korkutucu. O battaniyeye sarılıyor, sıcak kahvesinden içip bebeğini özlüyor. Onsuz olmak korkutuyor onu.

Sen anlıyorum diyorsun. Ama ne diyorsun? O ağlarken, sessizleşip bakışları buz kestiğinde kaybettiği bebeğini geri getirebilir misin? Ellerini tutup güneşin altında dansa kaldırabilir misin? O ağlıyor ve sen yanı başında bir şeyler söylüyorsun. Bebeğini kaybeden o, bakışlarında ve ruhunda kayıp şeyler dükkanına yas tutan o. Suçlamak ne hacet.

Bazen o yükseliyor, gözlerine inen perde göz kapakları değil mavi gökyüzü. Güneşe daha yakın ve kanatları balmumundan. Yanacağından kokuyorsun ama güveniyorsun ona. Daha yükseğe uç diyorsun düşersen ben seni tutarım.

Düşmek diyorsun, o kadar da kötü değil. Nerden biliyorum diye sorma sevgilim. Biliyorum.

Sahi sen ne zaman düştün. İlk okulda hocandan dayak yediğin, sert görünmek için yarattığı o kocaman tuğlalı duvarında yaşarken mi, annen ağladığında, diğer insanların arasına karışmış kendi gölgeni bile tanımazken mi? Bilmiyorsun ama düştüğünü biliyorsun işte.

Kimse seni aşağıda beklemedi. Sen düşerken kimsen yoktu. Soğuk beton ve çatlaklar ve sen üşüdün.

Kış gelmişçesine, hiç seni terk etmemişçesine üşüdün sen. Neden korktuğunda ve kötü hissettiğinde üşürsün. Cevap sende.

Sonra ansızın o kış durdu. O geldi, gülüyordu ve sarıldı sana. Gözlerinde dünyayı ısıtacak bir edebi ateş yanıyordu ve ona bakmak buzlarını eritti. Kalbin atıyordu seni. Bir zamanlar unuttuğun o kalbin.

Şimdi o üşüyor belki, ne yapacağını bilmezken aradığı yiten bebeği. Dünya daha mı karanlık onun için, sesler coşmuş ve geri gelmeyecek kadar kaba saba mı?

Oradasın. Bebeğini kaybetmiş sevgiline kahraman olmak için değil. Bunu asla istemezsin sen. Sadece oradasın. Varlığın bir şey değiştirir mi bilmeden, sevgin, sevdiğini ısıtır mı umursamadan. Sadece seviyorsun sen.

Ve ona fısıldıyorsun, bebeğin kolları altında, uyumuş ve bir gün uyanacak. Ona en güzel ninnilerini saklıyorsun sen. O uyandığında gökyüzü daha bir parlak olmayacak ama sen orada olacaksın. Olduğun kişi ile.

Sen, sen olurken diyorsun ona. Saçların daha bir güzel ve daha cesur ruhun. Sen, sen olmazken saçların yine daha parlak ve yine daha cesursun. Sen, senden kaçamazken ben sende kendimi bulmuşken bebeğimizi bulup büyüteceğiz bu dünyaya inat diyorsun.

Onu ilk de emzireceğiz. Ağlarken panik olup ayağımız dolanacak sevgilim diyorsun. Altını değiştirmeyi hep ben yapacağım ama arada sen de yardım eli uzatacaksın. Öyle diyorsun. O da gülüyor. Sonra çocuk olmasına izin vereceğiz. Kirlenmesine ve hatalar yapmasına, bazen kızdıracak bizi bazen üstünde titreyeceğiz sevgilim. O hep bizimle olacak diyorsun. Ve büyüyecek, biz ardından yaş akıtacağız belki. Büyüyüp kendi dünyasına kanatlarını açıp uçtuğunda sevgilim gözyaşlarını silmek için mendille gözlerini ovalayacağım, yanaklarını sileceğim yavrum. Öyle diyorsun.

Sonra sarılıyorsun ona. Kalbin atıyor, deliler gibi hem de. İlk günden kalan o sıcaklık ruhu yakıyor ama mutlusun, güzel bir alev bu.

Yarını bilmiyorsunuz ama oradasınız işte, sev

iyorsunuz. Sen bunu biliyorsun.