Dağınık bir odanın tam ortasında etrafa göz gezdiriyorum. Aradığım şeyin ne olduğunu biliyor olmanın öz güvenine sahibim. Göz önündekileri es geçiyorum çünkü aradığım bu kadar kolay bir yerde olmamalı. Biraz daha aramam gerektiğini düşünürken diplerde gözüme çarpan o şey aradığım olmalı, diye söylenerek eğilip yerden alıyorum. Avucumun içinde tutarken parlaklığı hemen sönüyor. Yine yanıldığımın farkına vardıktan sonra aramaya devam ediyorum. Biraz daha diplerden bir parlaklık geliyor. Hemen üstündekileri kenara alıp o parlaklığa ulaşıyorum. Elime aldıktan sonra parlaklığı hâlâ duruyor. Sevinçle ayağa kalkıyorum ve avucumun içine bakarken onun da parlaklığı sönüyor. Birkaç denemeden sonra yine aynı şey oluyor. Bir süre sonra ümitsizlikle birlikte duvarın kenarına oturuyorum. Etrafta o kadar çok parlaklık var ki acaba ne aradığımı bilmiyor olabilir miyim ya da aramadan burada beklesem o yanıma gelir mi, diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Ben bunları düşünürken bir parlaklık dikkatimi çekiyor, yavaşça oturduğum yerden kalkıp o parlaklığa doğru yürüyorum. Ama aradığım şey bu kadar göz önünde olabilir mi? Oysa yanından defalarca geçip gittim, hiçbir seferinde dikkatimi çekmemişti. Peki ya aradığım şey yine bu değilse ve avucuma aldığımda parlaklığı yine sönerse? Bu sefer de bulamamak beni iyice ümitsizliğe itmez mi? Ama ona baktıkça da parlaklığı daha fazla artıyor gibi ya da ben yine kendi kafamda mı kuruyorum? Sanırım onu avucuma almadan neler olacağını bilemeyeceğim. Ona doğru eğilip avucumun içine aldım.


Henüz parlaklığında bir azalma olmadı ama daha önce başıma gelen şeyleri düşününce de sevinemiyorum. Ben merakla ne olacağını beklerken etraftaki diğer parlaklıklar kaybolmaya başladı. Odanın içinde tek bir parlaklık kaldı, o da şu an avucumun içinde ve diğer tüm parlaklıkların saçtığı ışığı tek başına saçıyor. Avucumda tuttuğum parlaklıktan adeta bir kadın yaratılıyor. Elimden tutup beni oradan çıkartıyor.