Alkolün sahte sıcaklığıyla ısınmamın
üzerinden epey geçti.
Artık
sokaklarda, köşebaşlarında
çarpışmadan kendimle
ve
kışın değil, sokağın ayazı
kaldırmıyorken tüylerimi ayağa,
ellerim cebimde,
en güzel direniş şarkısını
söylüyor gibi,
ıslık çalarak
yürüyorum.
Çay demini almadan
fincana elimi sürmüyorum söz gelimi.
Rakı kadehleriyle kandırmadım
acımı
yokluğunda
tütün basmadım
kanayan yerlerime.
Saçlarının kokusunu çizdim
öyle zamanlarda daha çok
buruşturulmuş kağıtlara.
Sonra sesini aradım
gün batımlarında.
Adı sen olan yenilgi günlerinin
yüklemi dönmemek değildi,
çekip gitmek hiç olmadı.
Belli belirsiz gürültülere
misillemeydi varlığın,
üretken bir sessizliği doğuran.
Çiçeklerin arasından
güneşin doğuşunu izledim,
uğursuz görünümlü evlerin önünde,
ağaçların hışırtılarıyla, taşranın koyu sıkıntısını
sindirdim içimde.
Bob Dylan dinledim
hiç yoktan yere,
durduk yerde
Sylvia Plath'i okudum,
kaçırmadım yakamozların hiçbirisini
seni seyreder gibi seyre daldım
tebessüm ederek.
Silgi çöplerine astım kelimeleri
belki sana uçarlar diye.
Önceleri
Mucize Apartmanı'nda
kot-1'de yaşadığımı sanırdım,
seni görünce taşındım
balkonlu bir daireye.
Dertlerimin yükünü taşıyan hamal
ezbere bilirdi adresi, dudaklarına yürürdü.
Ben ezberleyememiştim o zamanlar,
dudaklarının çatlağından sızan tuzun tadını.
Susamazdım, dudaklarındaki tuzu
dudaklarıma almadım diye.
Üç adımlık odamda nefesim kesilirdi.
Rutubetten değil,
tekir bir kediyle hayatı izlediğimiz için de değildi
nefessizliğim.
Sonra, birdenbire
binlerce hektarlık bir
ormanın ortasındaymışçasına
derin bir nefes çektim, sen geldin.
En güzel romanlardan çıkıp geldin,
saçların şiirlerin en güzel dizeleriydi,
gözlerin bir romanın en heyecanlı yeri.
Gülüşün en güzel aşk şiirlerinin altındaki
imza gibiydi.
Geç kalmış bir tesadüftün,
dünyanın değil
gökyüzünün sesiyle selamladım
gelişini.
Öyle güzeldin ki,
birisi sorsa seni
açan bir çiçeği göstererek anlatılabilirdi
ancak güzelliğin.
Yokluğunda ölmek kolaydı
-ki vazgeçmek ölümün eş anlamlısıdır-
varlığınla yaşamayı bekledim.
Senin inadın kadar inadım
ve üstelik özlemim besliyordu onu.
"İnadıma değdi" diye geçirdim
en başta,
adımı sesince duyduğumda
ve sesin gülerken.
Elllerin ellerimde,
gözlerin,
ayaklanmaya hazır varoş mahallelerin sıcaklığında.
Dudakların...
Dudakların, zamanı durduruyor,
gözlerini kapatıp dudaklarıma değince.
Birlikte, yan yana
ezilmiş bir gül hüznünden
bir papatya bahçesine dalıyoruz seninle şimdi.
Dilinin ucunda pamuk şeker tadı,
serde anason kokusu,
deniz kenarı, gün batımı...
Celali
2021-09-05T21:24:32+03:00Yorumunuz için teşekkür ederim. Kendimi bulasıya kadar kendinin etrafında dolanmaya devam edeceğim. Bir süre daha :)
Haneke
2021-09-05T20:21:27+03:00Üslubunuzu beğenerek takip ediyorum. Fakat çay, rakı vb. ifadelerden gına geldi artık. :) Tütün - yara betimi de şiirin temposunu düşürmüş. Bence. Bunların dışında fena değildi. Ellerinize sağlık.