Seni tanıdım çocuk,

Seni gözlerinin ardındaki hüzünden tanıdım.

Düşe kalka büyüyüşünden,

Yamalı pantolonundan,

Yaralı dirseğinden,

Ve acımadı diyişinden.


Seni tanıdım çocuk,

Bir uçurtma pervasızlığından,

Fakat rüzgara yön veremediğinde ağlayışından.


Senni tanıdım çocuk,

Çamurdan yaptığın hayallerden.

Kibrinle ördüğün duvarlardan.

Resmini beğenmediğinde yırtıp atmandan.


Ve bizi tanıdım çocuk,

Tutkularımızın aşamadığı duvarlarından

Ama yine de o duvarları sevdiğin renge boyadığımızdan.

Gittiğimiz yollardan,

Söylediğimiz şarkılardan,

Attığımız kahkahalardan,

İçtiğimiz şaraplardan.

Ve masamıza koyamadığımız anasondan.


Sonra sen gittin çocuk,

Mahalle kahvesinde koltuk altıma bir yenilgi sıkıştırdılar

Bana eksiltili cümleler kaldı

Yüzünün uğultusunu hissettim

Kursağımda bir türkü...

Bir bank kadar yalnız bir otogar kadar buruk ve kasım sonu soğukluğunda bir şehir oldum.

Masamdaki lamba gibi ışığımın kendime zor yettiği bir vakitte

Yaradana sığındım ben.

Korktum aşka tövbe etmeye

Zaten ben hiç tövbekar olamadım.

Hay hay ne sen Arif’tin ne de ben Müzeyyendim,

Sen de iyi bir şiir hak edecek değildin.

Ben seni hiç tanıyamamışım çocuk.