duvarlar ördük, son umutlara karşı

ve birbirimize karıştık karşılıklı.

hedef kalpler, silahın ise acı.

hiç de teğet geçmedi sözlerin,

hepsi mi yaralayıcı?

aynı yerden defalarca, ısrarla

ıskalamadan yaralar açtın.

buzdan değildi, bekleyemezdik erimesini

güneş görmeden ve hayal etmeden,

şimdi deniz kıyısında öylece hiç gülmeden.

zıt anlamlı bir aşk için

mutsuzluğu huy edinen, sen.

keşkeler biriktiren, ben.

ama sarsılıyorum sahici geliyor bu,

bütün gayretinle elini tuttuğun o adamla,

rastlıyorum sana şimdi duvarlarında acı kaplı odamda.

resmin hücrelerimde, ellerin hayaletimin üstünde.

bıraksan dokunacağım, istesen uzun uzun konuşacağım,

gelmişime geçmişime, sensiz geçen tüm

uykusuz gecelerime

senin şahitliğinde ağlayacağım.

sonu yok bırak işte sarılayım,

korkma saçını acıtmam.

sizin göğe beraber bakıştığınız yerlerde

ben defalarca ağladım,

seni öptüğü yerlerden ben daha çok kanarım,

çok uzaklardayım

bu gece.

ne fark eder ha dört harf adın, ha iki hece

aklımdan çıkmıyorsun ki saatlerce.

senin kırmızı rujsuz gezdiğin sokaklarda,

ben siyah izler, acı yüklü şiirler

bir de kırık kalpler bıraktım.

başın dik, gözlerin rimelli ve siyah

en nefret ettiğin sütyeninle de uyusan

sen sabahın ilk ışıklarında bile güzelsin.


seninle sevişir,

istanbul'la bozuşuruz.

şans işte yağmur yağar ya o an,

sen ıslanmayayım diye

yağmurluk verirsin üstüme, bostancı'da.

ben titrerim yanımda olsan bile.

sen özgürlük katarsın hapsolmuş ruhuma,

çift katlı otobüste sana hayranlıkla baktığım o koltukta.

tek derdim içinde para olmayan akbilimdi,

seni sevmek dışında.

öptüğün yerlerde şimdi çernobil,

umut hiç yok.

özlü yada sözlü, dünyaya göstermek istediğim

haklı bir eylemsin benim için.

sloganlar atmışım sokaklarda,

sensizliği haykırıyorum, karşımda ise

aşktan muzdarip bir kalabalık.

bense umursamadan, bilirsin her zamanki halim

elimde bir pankart, üstünde yalnızca adın.

kavuşmamızla sonuçlanacak bu barış.

üstümde endişeli gözler, benimse tek derdim sen.

aramızda deniz, yakamoz, bilmem kaç kilometre,

sonra kıyıya vuruyor bir aşk, bizimkisidir.

uzakta da olsan el sallarız birbirimize,

ne bileyim yıldız falan sayarız göremesek de,

en sonunda olmadı

üç beş çığlık atar kavuşuruz.

kızgın değilim ki olmayışına,

özlüyorum işte sessiz ve sensiz.

sen benim için alfabedeki tüm harflere

eşit gelen bir acı biçimisin,

ah şimdi nerelerdesin, kiminlesin?

düşünmekten inan ölsem yeridir,

cenazeme o zaman gelir misin,

kim bilir.

ben sende seviyorum diye saçlarımı uzattım,

bağlıyorum.

sen saçlarını topuz yapmasan da güzelsin.


bir bulut kaplıyor üstümü,

yavaş yavaş dağıldığı anda

bulanıyor gözlerim

sanki gözlerinde tüm kuzey ışıkları.

cevabın yine hazır 'abartma özkan'

ben hep alışığımdır.

öyle ama benim baktığım yerden,

başka bir adamın gözlerine,

avuçlarındaki çizgilere,

sana adadığı sahte sözlere,

pişman olacağın birçok birikmiş

kıymetsiz anılara değil, bana bakmalıydın.

en azından bana anlam katardın.

kendine kızsan da, bağırsan da, sussan da...

benim baktığım gibi kimse bakmayacak sana.

yıllar sonra, günlük adı altında defterlere

benim gibi işleyeceksin kelimelerle

gece gece..

özenle, anne şefkati gibi

sarılarak, biraz da sarsılarak,

ağlayacaksın.

her şeyden vazgeçtik, birbirimizden

iki oda bir salon bir evden,

farksızız.

zil çalardı, seninle o ışığı bozuk koridorlarda,

göz göze gelirdik.

sınavım olurdu, karşımda çıkan tüm sorulara

karşı tek cevabım sen olurdu.

karanlığı neden bu kadar seviyorum sanıyorsun,

seni o ışığı bozuk koridorlarda defalarca sevdim,

hiç yorulmadım.

annem de sevdi seni.

benim seni kırdığım yerlerden, annem de kırdı beni.

seni az gördüğüm günler için

kızıyorum kendime de,

sen eve servisle bile gitsen güzelsin.


hava serindi,

tüm istanbul senden çirkin.

rastgele, rast gelsek,

şimdi esenyalı'da, ilk günki gibi

tekrar didişsek.

kimsenin haberi yokmuş gibi,

herkese haykırsak.

bir irade gösterip sarılsak, gurur yapmadan.

duvarlar ördüğümüz o günleri,

iç çeke çeke konuşsak.

ama sonunda bir sonuç alsak.

bu imkansız değil,

imkanım olduğundan da değil.

özlemlerim ve ölmelerim karşısında,

senin olmayışın hiç adaletli değil.

bu bir savunma yöntemi olamaz,

bu içinde hiçbir boka yaramayan o formüllerden

ve para üstü beklerken yaşanan kasvetten

başka hiçbir şey değil.

metroya giriyoruz hadi,

çıkınca kadıköy rıhtımda devam ederiz.

metroda seni izlemek istiyorum,

yanımda otursan dahi,

sen yanağıma bir buse kondurmasan bile güzelsin.


sadece annene kırgınım biraz,

hani kızı önce Allah'a sonra bana emanetti.

zararlı geliyoruz birbirimize diye işte,

gerçi ben, bana zarar veren şeyleri

hep sevmişimdir, seni de.

sence benim seni unutmam

ihtimaller dahilinde mi?

sen sonbahar olmasa bile güzelsin.


zorlama, beni sevmediğini iyi biliyorum.

olsun sorun değil.

denize nazır gördüğüm tek şey sen,

şimdi senin kıyılarındayım...