Yıllardır insanların çenesiyle uğraşıyoruz, işimiz bu. Kimi ekmek ve gazete ister, kimi haftalık ev alışverişini yaptırır, bazıları fazla titiz, her gün temizlik talep eder. Tek mülayim, dokuzuncu kattaki emekli işçi. Gazete ve ekmek dışında bir şey istemez, pazarını kendisi yapar, kapısının önü daima temizdir. Yedinci kat çirkef ve çok yaramaz bir oğlu var. Asansörde amuda kalkıp camı pisletiyor. Kaç defa söyledik, yapma etme oğlum diye. Bana ne diyor, beyefendi kendinden sorumlu değilmiş. E haklı, yap çocuğu sokağa at devri bitti. Bizimkiler öyle değil, geçen kış üçüncüsünü doğurdun. Zahmetliydi, turp gibi çocuk, epey de kilolu, senin sıska bedeninden nasıl çıktı hala bilmiyorum. Şimdilik en gürültücümüz o, ama değişir, kulağını çekiyorum. Diğerlerini ben eğittim, babam da kulağımı çekerdi. Şimdi böyle bir adam olduysam hep onun sayesinde. Çocuklarımız uslu, okula gider gelirler, arada benim, senin, apartmanın işini de görürler. Görecekler tabii, boşuna yapmadık.

İlk üç kat sessiz tipler, kavgaları gürültüleri yok, kiminin köpeği kiminin kedisi var. Üçüncü katın hem kedisi hem kuşu var, ne salaklık ama. Beşinci kat fena, ailecek asabiler. Boğazlarına düşkünler, her gün evi marketle doldurur, gün biterken tüketmiş olarak siyah poşetiyle kapının önüne bırakır. Asansör gelmiyorsa koşarak inmeliyim, kasada gözüm açık olsun, hızlıca döneyim yanlarına. Hep küçük kızları açıyor kapıyı. Yine mi geç, der gibi bakıp homurdanarak alıyor poşetleri. Bu aileye yaranamadım, yaranamayacağım. Nefesimi düzenlemeye çabalarken altıncı kata çıkıyorum. Yaşlı ve bekar sahibi, hiçbir şey istemiyor. Ben nihayet dokuza gelebildiğimde saat on biri geçiyor. Geç kalmış ve yorgunum ancak sorun etmiyorum. Mülayimdir, ses çıkarmaz.

Seninle evlenmeden önce de kapıcıydım, hala kapıcıyım. Yükselmedim işimde, binanın yöneticisi olamadım, veya şerefsiz bir müteahhite dönüşüp bina dikip kaçamadım. Yirmi yıl önce neysem hala aynıyım. Kiracılar dışında müşterimiz de değişmedi. Çirkef yine çirkef. Mülayim ama, keşke ev sahibi olabilse. Yaramaz çocuk değişti sanırım, bebekken bu kadar lafçı değildi. Komşularımız değişmiyor, eve benzer suretlerimiz girip çıkıyor. Yılları kiminle tükettiysen o oluyorsun, ben en çok sana benziyorum, sonra kahveci arkadaşıma. En yakın dostum, sen karısıyla anlaşamıyorsun. Kahvede görüşmek zorunda kalmasaydık, en çok ona benzeyeceğime eminim. Yine de hatırı sayılır. Senin komşun binadakiler. İlk üç kat, en çok girip çıktığın. Eve hep bir kedi köpek kokusuyla geliyorsun. Uyumadan önce duş alıyoruz, yarım kova su ikimize yetiyor. Yatağa girdiğinde saçlarını örmeye başlıyorsun. Tokanı yine nerede unuttun? Ucuna gelip bırakıyor, kafanı dikkatle yastığına koyuyorsun. Saçların sertleşmiş, dolaşacak, eskisi gibi canlı değil. Yattığın gibi uyanacaksın. Zaten yatak ancak bana yetiyor. Gece kabus görüyorum, çok sık uyanıyorum, elim ayağım rahat durmuyor.

Sen kime benziyorsun? Çocuklar da sana çekmiş. Hareketleri, mimikleri aynı sen. Bebek bana benziyor ama. Sen onu emzirirken izliyorum, gözlerini kapatıp kaşlarını çatıyor. Bence o da benim gibi sütü sevmiyor. Saçları da seyrek, ince telli. Bu yaşta çok derdi varmış gibi, hah! Götündeki bezin kalitesini anlıyor demek.

Çocuklar büyüyor, birbirimize vakit ayıramıyoruz. Uyumadan önce tatile gitmek istediğini söyleyip duruyorsun. İşin gücün çene çalmak, zırnık param olmadığını bilsen bile damarıma basmaktan zevk alıyorsun. Ben de seni nasıl köpürteceğimi iyi biliyorum. Fazla uzatmışsan, annenin evine dön diyorum. Sesini kesip uyuyorsun.

Nikah günümüzü hatırlıyor musun? Krem rengi bir elbise almıştım sana, ben de kumaş pantolon ve gömlek giymiştim. Bizim dışımızda herkes heyecanlıydı. En çok annem. Otuzuna gelmiş çocuğunun mürüvvetini sonunda görüyordu. Utanmasa ‘’Soyunun, derhal bitirin şu işi.’’ diyebilirdi. Tabii ya torun, bunun için evlendin değil mi benimle? Anne olmak istediğin için evlendin, yalan söyleme.

Sana kızamam, ilk yavrumuzu kucaklarken gözlerin dolmuştu, ellerin titriyordu, nasıl kızabilirdim? Baba olmak kötü değildi. Sadece sorumluluklarım ve evin masrafı artmıştı. Bunun dışında iyiydik, geçiniyorduk bir şekilde. Eve gelince çocuklarımın gülen yüzünü görüyordum, tuhaf ve tatlı sesler çıkarıyordular. Gece de pek ağlamıyorlardı, hafif huysuzlandı mı yerinden fırlıyordun zaten. Bebek sesine değil, fevriliğine uyanıyordum. Pışpışlarken tok bir ses çıkıyordu avucundan. Hızlı aralıklarla vurmanı garipsesem de ses etmiyordum. Sabah uyandığımda kahvaltı hazır, çocuklar uyanmış oluyordu. Herhalde bunun için evlenmiştim.

Bu son velet işleri değiştirdi. Geceleri özellikle, fazla huysuz. Saat başı mızmızlanıyor. İlk zamanlar alışkanlıkla hemen kalkar ilgilenirdin, şimdi biraz yatakta dönüp susmasını bekliyorsun. Ağlamaya başlıyor. Bazen kalksam mı diyorum, kalkıp ne yapacağım? Sanki benim kalkmamı bekler gibisin. Öfleyip ayaklarını yere vurarak gidiyorsun beşiğe. Hızla sallıyorsun, beşiğin rahatsız edici gıcırtısıyla uykuya dalıyor çocuk veya numara yapıyor bilmiyorum. Korktuğunu düşünüyorum. Annesi uykusuna devam ediyor. On dakika sabrediyor, sonra yeniden ağlamaya başlıyor. Bu sefer kızgın, hırsla hıçkırıyor. Babası olduğum için utanıyorum. Karım uyandığımı anlamasın diye kıpırdamıyorum. Ama yarın cezasını vereceğim. Gerekirse kulaklarından tavana asarım, el bebek gül bebek devri bitti.

Uyanmıyorsun, yeniden seninle neden evlendiğimi soruyorum. Sırtım sana dönük, enseme bakıyorsun, gözlerinin açık olduğunu biliyorum. Bebeğin susmasını bekliyoruz. Dişlerini aralamış, süt bekliyor. Güneşi bekliyorum.

Sabah telefonun sesine kalkıyorum. Mülayim olan arıyor. Bugün tersten başlayın, diyerek ricada bulunuyor. Sesi yalvarır gibi çıkıyor, itiraz etmiyorum. Kalkıp hazırlanıyorum, karım yatmaya devam ediyor. Çocuklar uyanmış, salondan sesleri geliyor. İçi boş beşiğe ilerliyorum. Biraz sallayıp gıcırtıdan rahatsız olmasını diliyorum, tepki vermiyor. Aç ve sinirli bir şekilde markete gidiyorum. İki ekmek ve gazete alıp dokuzuncu kata çıkıyorum. Zile basıyorum ancak mülayim açmıyor. Paspasın altından yedek anahtarı çıkarıp içeri giriyorum. Sen mi geldin, diye sesleniyor mutfaktan. Ocağın başında, sucuk pişiriyor, dudaklarımı yalıyorum. Masaya geçip sandalyeye oturuyorum. İki dakika içinde işlerini bitirip karşıma geçiyorsun. Çayları dolduruyorum. Anneni özlediğini biliyorum. Sessizce kahvaltı yapıyoruz.