Bir kış öğleni. Okul curcuna içinde. Herkes gölgesini sırtlayıp zilin çalmasıyla merdivenlerden üçer üçer atlıyor.

Senin gölgen dahi yok. Çantanda torba gibi bir poşet saklıyorsun. İçine gömmek istediğin utancın var, ses etmiyorsun.

Onların arkadaşları var. Eve gittiklerinde Tom ve Jerry, Pembe Panter falan izleyecekler. Sen eve gittiğinde lor ve tere yağına gömüleceksin. Kocaman bir ekmek yiyeceksin, yanında soğumuş çayın olacak. Masanız yok sizin. Yer sofrası kuracaksın kendi başına çünkü annen hasta. Baban bilmem nerede.

Televizyonunuz yok sizin. Melekler girmezmiş. Annen sana böyle diyecek. Sen çizgi film izlemenin neresi kötü diye kafa patlatacaksın. Melekler neden lanet edermiş. Olmayan şeyler neden bu kadar kötüymüş? Bilmeyeceksin.

Tanrı, başka yaratıcı istemezmiş, sen bunu kanat getireceksin. Çizdiğin çizimler diğer dünyada boynuna sarılacakmış, bana ruh vermedin deyip sövecekmiş. Baban böyle diyor. Sende çıplak dağlar çizeceksin, evler ve mutlaka minaresi olan bir camii.

Okul çıkışında yanında yürüyecek kimsen yok. Evin ters senin. Herkes gülerek beraber giderken senin evin ücra yerde. Tek giderdin.

Ama önce çantanda ki poşeti düşünürdün. Eve gitmeden sıraya dizilirdin. Sırada yaşlılar ve emekliler var. Sakalı amcalar, başörtülü kadınlar. Başörtülü kadınlar neden sende kocaman bir acıma hissettirirdi bilmezdin. Onlara bakmak ruhunda acı verici bir damarı deşmek gibi. Annen karalar içerisinde. Karalar daha da kötü. Onlara acırdın. Neden acırdın?

Ekmek sırasında beklerken kafanı eğerdin sen. Gözlerin sana küçük gelen, parmaklarını büken ayakkabından ayırmazdın. Dakikalar geçer sen tanınmamak için asfalta gömülmek isterdin. Kimsenin seni tanıdığı yoktu ama sen bunu hissederdin. Arkandan dolu kalabalık parmaklarında sen varsın. Gülüyorlar. Sen bunları duyardın.

Sıra sana geldiğinde, yaşlılar dağılıp eve yollandığında, çocukların çoğu gitmiş olurdu. Biraz rahatlar sonra ölmek isterdin çünkü çantandan poşet çıkartıp halk ekmeği sokuşturacak kadından bile utanırdın. Paramız yok. Somon ekmeğine bakkal ekmeği derdin ve o ekmeği çok sevmene rağmen fakirdin. Diğer çocuklar fakir olduğunu anlayacak diye kafanı eğerdin sen. Ama orada, poşetine ekmek koyan kadın seni tanıyor.

Sen hep gelir ve on tane ekmek alırdın. Kocaman poşete sığması vakit alırdı ekmeklerin.

Senin ailen kalabalıktı. Kaç kardeşsiniz dediklerinde hep yalan söylerdin sen. Beş, üç, iki, rakamların azlığı ve yalanın suçluluğu çıkmamış bıyıklarını terletirdi. Sekiz kardeş olduğunu söylemekten korkardın.

Sen hep büyük şaşkın gözlerden korkardın. Sıradan olup sıradan bakışlar isterdin sen.

Ekmeği taşımak bile ağırdı. Kocaman poşetle eve yollanırken herkes seni gardiyan sanıyor sanırdın. Mahkumlara ekmek götüren ciddi bir adam. Küçük adam. Kafanı eğerdin sen. Güneşten değil düşüncelerdendi.

Başkaları düşmeni bekler, düştüğünde gülecekler, parmak uçlarında aralanan ağızlar belirecek ve hep beraber gülecekler sana.

Eve vardığında oflayıp puflardın sen. Tereyağı ile lorunu yiyince kendini dışarı atardın. Mahallede kimsecikler olmazdı. Herkes televizyon başında en sevdiği çizgi filmlerini izlerdi.

Sen en sevdiğin ağaca tırmanırdın. Dalların ve yaprakların altından gecen kocaman insanlara bakmak, onların senden haberdar olmaması gururunu okşardı. Orası sıcak ve ait olduğun bir yermiş gibi hissettirirdi. Başın dönmez düşer miyim diye korkmazdın. Orada korkmadığın nadir anları tadardın.

Montuna sarılıp evden uzaklaşırdın. Boş tarlalara bırakılmış konteynerlerin üstünden bir diğerine atlayıp ses yapardın. Çalı çırpıdan mızrak yapıp ağaca sağlardın. Ellerin cebinde akşam ezanıyla eve giderdin.

Acıkırdın sen. Önünde hep aynı yemek. Şikayet edemezdin çünkü annen eskiden üç zeytinle kahvaltı yaparmış, baban şeker almak için şehre kar kış demeden gidermiş. Nankör olamayacak kadar büyümeliydin. Sen ses etmezdin. Sofrada bardak düşürmemeye daha bir dikkat ederdin karnını doyurmak yerine. Babanın gazabı üstünde patlasın istemezdin.

Ertesi günün okulunda sen sen olmazdın. Sahte anılar ve kimliklerine bürünürdün. Sert çocuğu oynardın. Onlar sana sert derlerdi. Sen sert duvarlar örerdin, yalanla sıvazlardın duvarlarını. Kızlar seni kasıntı bulurdu. Ezikler dibinden ayrılmaz, zorbalarla dövüşürdün.

Yaşına bir on yaş eklerdin dışarıda. Serttin ve gizlediğin kocaman açlıkların vardı. Bilmediğin yalnızlıklar ve kaçma isteği ile bulutları izlerdin sen.

Ders aralarında kafanı masaya koyup sert çocuğu oynardın ama oysa aç olduğunu, foyan ortaya çıkar diye ödün kopardı. Herkes tıkanırken sen beslenme götürmezdin, cebinde paran yoktu kraker yemezdin, kolanın dibini iğneyle delip içmezdin. Sen kafanı masaya koyar günü bitmesini dilerdin.

Açtın. Top oynar terlerdin. Zil çalıp eve gittiklerinde masken yırtılır sıraya tekrar girerdin. Kocaman ailen için kocaman ekmekler alıp kocaman adımlar atarak eve yollanırdın.

Bir gece yatağında uzanırken babanın radyodan hüzünlü bir tiyatro dinlediğini duyardın. Bilirdin ki saat on olmuş. Senin odan yoktu. Baban ve annenle beraber kardeşlerinle uyurdun. Akşam olunca çocuk olmayı bırakmak ve sessiz olmak zorundaydın.

Ancak saat on olduğunda, radyodan açıklı tiyatrolar dinlediğinde ağlardın. Kulaklarını kapatmaya çalışsan bile bir başka biri, hayali olan birisi dahi olsa acı hep seni etkilerdi. Onlarla acı çekerdin sen. Acı çekmek istemezdin oysa. Sadece birazcık kaygısızlık. Birazcık...

Kadın çocukları ile sokakta kalmış. Yardım eden adam kötüymüş ve kadına iftira atıp çocuğunu çalmış. Çocuğu kış vakitleri sandviç satıp durmuş. Sonunda donarak ölmüş. Açlık içinde. Ayakkabısı yokmuş.

Sen uyurken kulaklarını ellerinle kapatırdın acıları duymamak için. Sesler sinsice ruhunu ezerken ağlardın. Kardeşlerin senle dalga geçecek diye korkmaya vaktin olmazdı. Onlar sen sabah yatağını ıslattığında zaten güleceklerdi. Sen yastığını gözyaşlarınla ıslatırdın üstelik.

Yarın yine acıkacaktın. Utanç ve sahte maskelerin ardında çizdiğin çizimlerde surat çizmeye başlayacaktın. Sonra çizimindeki suratlar çığlık atıp sana lanet okuyacaktı. Bir camii çizip ruhunu kurtarmak için kefaretini ödeyecektin.

Çantanda cesedini taşıyan torbanı herkesten saklayacaktın.

Sen sert çocuktun. Bunu da atlatacaktın.



Öyle değil mi?