Gelen tostumu afiyetle yedikten sonra otobüsümün geldiği bilgilendirme anonsu ile heyecanla kalktım ve ilerledim. Yolcular son sigaralarını içerken adeta bir fabrika gibi dumanlar yükseliyordu bu biraz tebessüm etmemi sağladı. Otobüsteki yerimi almıştım, kulaklığımı takıp acı verecek şekilde sesini yükselttikten sonra bir an önce bitmesini hayal edip kafamı yasladığım camın soğukluğuyla beraber biraz ferahlık hissettim. Buğulu camdan süzülen damlaların eşliğinde uykusu taze bir insanın kısık gözündeki perspektif ile düşüncelerim yeniden harekete geçmeye başlıyordu. Kaos o kadar yalındı ki uçuşan kuşların ağaçlar yerine elektrik direklerine yaptıkları yuvalarına dönmeleri acı verici durumdu, bu bana dünyada yaşayan canlıların içgüdüsel aidiyet hissiyatlarının tecavüze uğradığı kanısına varmamı sağladı. Hızlanan aracın seyir halinde, birbirleri hakkında hiçbir fikri olmayan insanların bir arada yolculuk yaparken kader ortağı olmaları, amaçları doğrultusunda ulaşmak istedikleri yerlere gitmek için hiç tanımadığı bir insana emanet edilen canlarını umursamama düzeyleri gülünçtü. Bir ülkeye benziyordu ve sanırım benim ülkeme. Her şey çok karmaşık gibi gözükse de çok kolaydı çünkü bir matematiği vardı, insanın zaafları bununla mükemmel derecede uyumluydu. Muazzam derecede işlenmiş rengarenk bu halının her detayında kaybolmamak içten bile değildi. Bitmek bilmeyen konfor açlığı savaşımızda yarın kazanacakmışız gibi inansa da her seferinde yenilen biz oluyorduk. Halıya baktığımızda renklerin canlılığı, dokunmuş iplerin ahengi, bütünlükteki herhangi bir detayı sorgulamak istediğimizde kendimizle çelişmememiz imkansızdı. Konfor bu halının ta kendisiydi, hepimiz farklı renkteki bir ip, rastgele dokunarak farklı yerlerdeki konumlarımızı almıştık. Halının başındaki ve sonundaki püsküller seyrek olduğundan dolayı en hızlı tahriş olan ve yıpranan tarafıydı. Kenarları ise bütünlüğün bozulmaması için en sık dokunan ve iç içe geçen katmanlı kenarlardı. Ortaya doğru gelindiğinde ahengin sağlandığı merkez noktasında geri kalan kısımların taparcasına güzellikte olduğu ve en az yıpranan kısmıydı. Kısacası işçiler çalışır, askerler korur, din adamları yüceltir, güçlüler yönetirdi. Bütün bunların hepsinin nedeni doğada bulunan bütün canlılar arasında bir tek insanoğlunun yaşamın biteceğinden haberdar olmasıydı. Ölümün geleceğinin bilincinde olan insan, sahip olduğu duygular neticesinde konforun peşinden koşarak dünyayı yok etmeye hazır. Belki de bahsettikleri Tanrı o kadar da güçlü değil, askerlerini dünyada görevlendirmiş gibi duruyor. Ağırlaşan göz kapaklarım yavaş yavaş kapanıyordu, aynı zamanda kulaklarımda yankılanan Bizon Murat'ın Hayyam şarkısıyla beraber uykuya daldım. Gözlerimi açtığımda ağır bir yorgunluk hissettim, bedenim adeta bir kutuya koyulmuşçasına kalıplaşmış bir şekilde ağrıyordu. Otobüsten insanların indiğini görünce göz ucuyla camdan dışarıya baktım ve yolculuğun sonra erdiğini fark ettim. Gerilmiş vücudumu yumuşattıktan sonra bir süre bacağımın uyuşukluğunun geçmesini bekledim ve otobüsten indim. Sigaramı yaktıktan sonra heyecanlı, bir an önce varmak istediğim yere doğru yola koyulmuştum.
Serzeniş
Yayınlandı