Yeşil bir deniz, ansızın kıyılarıma vurdu. Solgun ormanlarım baharı kucaklıyor gibiydi. Suyun ayak sesi olur mu hiç oluyormuş meğerse, şimdi ne demeliyim o su yeşili gözlerine.

Neyi göstermeliyim görmen için, ne anlatmalıyım?

Sussam anlamaz mısın?

Saatlerin mefhumunu yitirdiği onca gecede anlattım oysa, sana ne kadar düştüğümü. Şimdi kalkamıyorum o düştüğüm yerlerden. Zihnimin her bir zerresinde yeni bir sokak lambası parlıyor ve her gölgede sen kaçıyorsun benden. Kovalamaya mecalim kalmadı anlamıyor musun?

Yağmur sonrası kokan toprağa hasretim vardı, içimden bitmek tükenmek bilmeyen bir özlemle, ilk defa dindi hasretim bir salı gününde. Hiç bitmesin istedim, zamana saatlere kızdım. Gökyüzü karardı ve unutmayacağım bir an, ayı gösterdin. Parlayan bir yarım ay ve karanlıklarda kalan ben.

Anla artık, orman kızı. Sana değil sitemim ne de Rabbime. Bazen olacaklara, geç kalınmışlıklara çare olamıyor insan. İçimde binlerce kez pişmanım, görmeyen gözlerime, duymayan kulaklarıma. Perde inmiş sanki fark edememişim işte. Şimdi sen başkasına aitken kalamam bu tenha sokaklarda. Buralar benim memleketim değil işte. Yasak bana burada durmam, zabıt tutsalar binlerce yıl yatarım içerde anlasana. Buralar bana gurbet buralar bana el toprağı, toprak işte o gözlerine hapsolmuş toprak, beni paramparça eden evsiz yurtsuz hissettiren o toprak rengi derya.


Anlatıyorum sana dinle beni, bende biliyorum beni hissettiğini. Huyların, Karadeniz gibi, hırçın. Yaşamak istediğim onca şey var sisli havanda. Otursak bir dere kenarına ve sen bana baksan karşıdan bir olur muyuz der dururum semaya. Ama işte aramızda akıp giden dereler var, karşıdan sana sadece bakan ben. Elimden hiç bir şey gelmiyor ve kanayan yaralarım var artık. Üzülüyorum hem de öyle bir üzüntü ki, sessiz sedasız kendi içim içime akıttığım bir üzüntü. Sokaklarda tek dolaşıyorum, soğuk havalar söndürmüyor kor kor yanan yüreğimi. Dönüyorum iş yerime hani fanusta ki balık var ya ona anlatıyorum, anlıyor da beni kerata. Duruyor, hiç kıpırdamıyor ne zaman elimi uzatsam hareketlenip kaçıyor. Bir şeyler anlatıyor bana ne kadar çaba ne kadar uğraşsan da dokunamazsın bana. Tanıdık geliyor hissettirdiği, işte o zaman diyorum anlıyor beni.


Bir kaç gündür soğuk yellerin esiri oldu konuşmalarımız. Kusuruma bakma, benden kaynaklı biliyorum. Dün hissettin, sormaya yada konuşmaya açmak dahi istemedin. Sende biliyorsun açılsa ikimizin de çok ama çok canı sıkılacak. Nasıl yapıyorsun bilmiyorum görmezden gelişlerini, ben yapamıyorum. Duyguları hep dorukta yaşıyorum sanırım, hep de o yüksekten düşüyorum aşağıya. Yalnız olmaya alışmışken zihnim şimdilerde iki kişilik düşünüyor. Seni senden daha çok düşünüyorum. Yasadığın, arafta kalışın bana hep haydi diyor bir Lutuf bekleme yürü git yoluna. Sahi aklıma geldi Lutfuu ne olacak Rabbimin. Keşke konuşsa diyorum benimle, gösterse yolumu ama içime doğuyor doğrular. Doğruları yapmalıyım anlasana. Yoksa hissettirirmiydi Rabbim diyorum.


Ruhum çekiliyor, bir aydır bahar bahçe geziyordu ortalıkta. Şimdi duvara çarptı, beton etkisi yaşıyor. Bal köpüğü gibi görünüyordu, güneş vururken hissettikleri, aynı o karede gülümseyen sen gibi. İçi içine sığmadı, dakikaları saniyeleri hepsini an ve an yaşadı. Şimdi masum bir yavru kedi gibi umutsuz ortalıkta. Umudumu kaybettim, bir bilinmez bilmece, çözdükçe karışıyor hissettiklerim. Bu yüzden sesleniyorum sana. Git ve hayatını yaşa, emeklerin var onca sene. Uğraştın, hayal ettin onları kurmaya. Şimdi bir mucizeye inanıpta sırt dönemezsin onca yaşanmışlığa. Tekrar tekrar dene, inşaa et ve çabala. Düşünme beni, biliyorum ben kendimi. Yitip giden mum gibi en son ışığımla kaçıp gideceğim ait olduğum karanlığa.