Başıboş saatler, kayıtsızlığın vakitleri
İnsan en çok ne olmak ister diye soruyorum kendime
Herkesin verecek bir cevabı vardır illaki bu soruya
Ne olmak istediğini bilirsen belki ona dönüşürsün
Ben sessizlik olmak isterdim en çok
Öyle bir sessizlik ki çıt sesi duyulsun istemem içimde
Karda yürümek gibi,
Ama gerimde bir iz bırakmakta istemezdim
Öyle bir sessizliğe dönüşsem ki hiç duyulmasam
Hani hep derim ya anlaşılamadım şu koca dünya da
Belki sükunete dönüşsem anlaşılırım
Duygularım susuyor, zihnim konuşuyor
Hatta çoğu zaman ikisi o kadar tartışmaya dalıyor ki
Gürültüden başka bir şey duyulmuyor
Başımı ellerimin arasına gömüp susmalarını bekliyorum
Gözyaşlarım süzülüyor usulca yanağımdan aşağıya
Akıp giderken her bir damla sessizliğe karışıyorum
Beni üzdükleri için özür diliyorlar ama birbirlerini reddediyorlar
Asık bir suratla bakıyorlar yüzlerine
İnsan bu kavgayı nasıl sonlandırır ki?
Ne yapsa biter içindeki amansız kaygı
Korkuya yenik düşen duygular
Kaygının esiri bir zihin
Sessizlik onlara verilebilecek en güzel cevap olurdu
Elimden geleni yapmaya çalışsamda çoğu zaman, bocalıyorum
Sevdiğim bir kaç şarkıyı açıyor onunla birlikte söylüyorum
Şarkı o kadar tanıdık geliyor ki sanki sözlerini ben yazmışım
Sanki hayatımı birlikteymişçesine deneyimlemiş gibiyiz
Sonra aniden bir kramp saplanıyor sol tarafıma
Esir alıyor bu acı beni
Alıkoyuyor hayatımın akışında
Geçmişin karanlık tarafına benziyor kramplar
Aciz ve güçsüz hissettiriyor insanı.
Ne zaman böyle hissetsem sen geliverirsin aklıma
Boş bardaklarla çevrili bir masada otururken görüyorum bizi
Neredeyse taşacak bir küllük öylece oturuyoruz
Rahatsız edici bir koltuk belki de, yarısı hasarlı
‘’Sana benziyor’’ diyorum içimden koltuğa bakıp
Çok fazla konuşmuyoruz, birazdan sabah olacakmış
Seninle saatlerde çabucak geçip gidiyor
Doğan güneş bile acele ediyor sanki doğmak için
Sen dünde kalmalıymışsın gibi yayıyor ışıklarını körlüğümüze doğru
Sen yüzünü güneşe çeviriyorsun usulca
Ben yüzümü hasarlı koltuğa.
BÜŞRA AYÜLKÜ