Kederin yoldaşıdır çoğu zaman, uzaklara dalınan, gözlerin buğulandığı anların tereddütsüz tanığıdır, bir baba azarı sonrasıdır çoğunlukla, elinden oyuncağı alınan bir çocuğun ağlama ertesidir, en çok da yalnızlıkta payı vardır onun: sessizlik... Çığlıkların yetmediği acıların, itiraz yollarının tükendiği kabullenişlerin ve çaresiz bekleyişlerin sesidir söz gelimi sessizlik.


Sessizlik, hiç bilinmeyenli bir denklem kurar önce, bütün mümkünlerin kıyısında. Derinlerde büyütülen yalnızlıkları ve dışarıya gösterilen yüzümüzü sular sonrasında, adına hayat denilen kavganın ortasında. Ki sessizlik, yalanı barındırmaz içinde. O, bütün gerçeklerden oluşmuş bir gerçeklik olup beliriverir, çay buharlarının, tütün dumanlarının arasında.


Sıcak bir kış esintisidir sessizlik. Sanılanın aksine yoklar ve yokluklar diyarının ana dili değildir sessizlik. Göz kaçırmaların, heyecandan dile dökülmeyen cümlelerin, korkunç bir umut gürültüsünün ya da heyecanı içinde aşkların yanı başındadır sessizlik.


Kelimeler de isim değiştirir bazen, duygular başka görüntülere sığınır, sessizce büyüyen bir aşkın ortasında buharlaşır kelimeler, gökyüzü silinir ve doldurulmayı bekleyen bir boşluk kalır ortada. Çoğu zaman o boşluğun adıdır sessizlik. İhtiyarların işaret parmağının ucundaki o uzaktaki dağlardır, içlice çekilen ve karşı konulmaz bir öksürüğe dönüşen sigara dumanıdır.


Sessizlik en çok akşam ertelerinin o turuncu dalgınlığına yakışır. Nereye gidilirse gidilsin herkesin içindeki o kişiyle yürünen, perçemlerini araladığında kelimeler arasında seçilemeyen kelimeleri ittiren ve onların yerlerine oturandır sessizlik.


Aşkı alışkanlığa dönüştürmeyenlerin, birbirine gelmelerin özgürlük olduğunu anlayanların, gri havalardaki sıkıntıyı kokusundan tanıyanların, kaleminin kağıda değdirdiklerini yol bilenlerin, kapının kapanmasından, bir kedinin mırıltısından şiirler yazanların konuştuğu kelimesiz bir dildir sessizlik. Avazını göğsünde onurluca tutmasını bilenler anlaşır sessizlik dilinde. Çoğu zaman, rakı kadehlerinin bozmasını beklerler o üretken sessizliği. Tavana kaçan gözlerden beslenirler söz gelimi susarken, birbirine dolaşan el ayaklarla konuşurlar sessizlik dilini anlayanlar.


Sesinin bir rengi varsa sessizliğinin bir tılsımı vardı senin. En çok sesin sahteliğini barındırmıyordu, gözlerinin eşliğinde susuşların. Sessizlik korkusunu birlikte yenenler, sessizliği o olumsuz anlamından koparıp çıkaranlar hak ediyor en çok bir sevdayı büyütür gibi bir sessizliği büyütmeyi.


Şükrü Erbaş'ın dediğin gibi: "Sesini gökyüzünün yerine koydum koyalı" bir sessizliği büyütüyorum, gümbür gümbür gelen bir aşk gürültüsüyle.