Merhaba eksik yanım...
Yine satır aralarında seninle dertleşme saatindeyim.
Çıngıraklı bir yılan gibi, kıvrılıyor zehirli zaman. Çörekleniyor, geçmişimin geçmeyen şimdiki anı yerine...
Donuk ifadem nasılsın?
Cevaplarım, kapı duvar. Ne suretin yansıyor kağıdıma, ne de sesin duyuluyor kulaklarımın başka seslere sağır olan tarafında. Sadece içine düştüğüm boşluktaki gözlerinin kayıp cennetine sarılıyorum öylece. Bakışlarının uçurumlarına itmiş olsan da beni, ben yine sarılıyorum umudumun gölgesine.
Nefes aldığım pencerelerim kapanıyor teker teker. Sokak aralarında gezintiye çıkıyorum öylece, gezilmesi gereken ne kadar yer varsa sessizce.
Bir kitapçı ilişiyor gözüme, duruyorum önünde. Bir kitap dikkatimi çekiyor.
"Sen Neredesin?"
İçinde yazılanları okuyor gibiyim. Bizi anlatıyor sanki. Seni bulma telaşımı. Buruk bir sevinçle alıp basıyorum kavruk yaralarıma, şifa niyetine. Ve devam ediyorum uzun bir nefes çektikten sonra yoluma.
Karşıda deniz, alabildiğince maviliğiyle gülümsüyor bana. Oturuyorum kumların üstüne. Denizi severim bilirsin, huzur tadında. Uzun bir süre sessizce dalıyorum dalga seslerine, akıtıyorum sensizliğin zehrini, sana dair kalbimi acıtan ne varsa kusuyorum derin sularına. Kimsenin bilmediği bir dilde dertleşiyorum sağır yüreğinle. Sen, rahatlamak mı dersin, ne dersin bilmiyorum ama gözümün sessiz dalışlarında ben, söz dinlemeyen yanımı boğuyorum denizin azgın sularında.
Yorgun bir akşamın kızıllığı dikilirken karşıma, tiz vapur sesleri yankılanıyor maviliğin solgun yüzünde. Martı çığlığı konuyor yaramın kanayan yerine. Üstünü örtüyor sana kızgın olan yanımın
ve anlıyorum ki;
ben en çok kendimi acıtmışım sen diye diye.
"Yavaş yavaş gitme vaktidir!" deyip kalkıyorum dertli yerimden. Adım attıkça dökülüyor kimsesizliğimin küfleri, yapışıyor geçmişimin ayak izleri. Caddeler yorgun ve yılgın insan kalabalığı. Her birinin yüzünde sahte bir gülümseme. Ben sana benzeyen hüzünler arıyorum yüzlerinde. Kim bilir kaç ceset gömdüler kalplerinin yalnızlık toprağına.
Geçmeyen yaralarımızı,
Geçmeyen ümitlerimizi,
Geçmeyen kırgınlıklarımızı,
Geçmeyen sevgimizi
Eskiciye verebilsek...
Bitkin bir günün sonunda sonunda gelebildim eve. Onca yaranın içinde ben bugün de seni çok sevdim.
Biliyor musun?
Senin hiçbir şeyden haberin yok ki. Bilme de zaten. Sessiz ve gürültüsüz seviyorum seni.
Gece...
Odanın ortasında bir sen dikiliyor karşıma. En çok da gözlerin yansıyor rutubet kokan duvarlara. Hayalin bile o kadar güzel ki, dokunamıyorum sana. Tam elimi uzatacak oluyorum, elimde kalıyor koca bir acının külleri. Yanıyorum hasretinle. Su niyetine içiyorum harfleri.
Sızılı saatlerim geldi. Çok fazla yazıp da hislerini de üzmeyeyim senin.
İyi uykular! Sızılı yanım,
İyi uykular!
Yine her zamanki gibi seni rabbime emanet edip satırlarımın sesini kısma vakti.
Hoşça kal!