Kara poşuna kurban

Çatık kaşına kurban

Yalınız sana değil de

Arkadaşına kurban

-Anonim

 

Piknikteyiz. Arabalardan eşyaları indirirken bir espri yapıyorsun Kadir’e; sanki alınmış da hafiften vuracakmış gibi -şakadan- elini kaldırıyor, korkup hızlı hızlı gözlerini kırpıştırıyorsun. Öyle güzel bir muhabbetiniz var ki Kadir’le… Liseden beri arkadaşın ve hâlâ görüşüyorsunuz. Anlattığına göre çoğun abi kardeş, kimi zaman da bir dostluk ilişkisi varmış aranızda. Korur kollar, abinin olmayışını hissettirmezmiş sana. Ve eşi Nuray, nasıl da insaniyetli. Hani bazıları, gözlerinden, bakışlarından hissettirir ya nasıl da iyi bir insan olduğunu, işte Nuray da öyle. Bakışlarının ilk anlattığı “ben, kendi halinde iyi bir insanım” oluyor. “Kanı kaynamak” der bizimkiler. Benim de hemen kanım kaynıyor ona. Bir saat geçmeden, kırk yıllık dostmuşuz gibi hissediyorum. Her zamanki utangaçlığım olmasa, “Nuray, hele şuradan bir çay ver.” diye başlayacağım söze…


On kişi kadarız piknikte. Bu kadar kişi nasıl bir araya geldik, gerçekten belli değil. Belki havaların güzelliği hepimizi mutlu etti de gayrete gelip çıktık yola... Kadir’le Nuray ve yakışıklıları Ulaş, bizim arabayla geldi. Kardeş olan Selim ile Sevilay ise Ramazan’ı, Zeki’yi ve Ekrem’i aldılar araçlarına. Şimdi araçlardan piknik malzemelerini indiriyoruz. Öyle çok fazla şeyimiz yok. Yiyecek olarak kahvaltılık bir şeyler var yanımızda ve bir de semaverimiz. Zaten maksadımız bir şeyler yemek de değil; bir arada olmak. Birlikteyken, sadece su içmek bile nasıl da mutlu ediyor…


Nisan ayının sonunda, bir dere kenarındayız. Her yan, çiçeğe boğulmuş. Büyük bir meşe ağacının altına seriyoruz kilimleri. Ve sanki hepimiz bu ânı bekler gibi uzanıyoruz ağacın gölgesine. Güneş yakıcı, gölge serin. Üşüteceğimize dair garip bir huzursuzlukla göğü seyrediyoruz. Ağacın yaprakları arasında bir görünüp bir kayboluyor güneş. Bir yanda cânım kokular, küçük deremizin şırıltısı, kuş sesleri ve hafiften esen bir rüzgâr. Sanki bıraksalar, aylarca sürecek bir bahar uykusuna yatacağız hepimiz. Ama buraya uyumak için gelmedik ki…


“Heyt! Kalkın be! Sızdınız hepiniz!” Bu bağıran, Selim. Kimi gözünü aralıyor kimi hafiften ayaklanıyor. Selim’in bıyıkları, nasıl da belli ediyor gülümsediğini. Onun ‘haydi, haydi’leri ile nihayet hepimiz kalkıyoruz. Ne yapacağız peki? Kırda olunca, bu sorunun hiçbir anlamı yok. İçi içine sığmıyor; her şeyi, her şeyi yapmak istiyor insan. Yürümek, koşmak, ağaca çıkmak, türkü söylemek, çay içmek, top oynamak, saz çalmak… Ve hepsini yapıyoruz da… Selim, Kadir ve ben yürüyüşe çıkıyoruz. Sonra karşılıklı voleybol oynuyoruz. Sen bir ara, ağaca tırmanıyorsun. Salıncak kuruyoruz güya Ulaş için ama sallanmayan kalmıyor. Ekrem’in şakalarına gülüyoruz, Zeki’nin felsefi konuşmalarına ortak oluyoruz, Selim’in çaldığı bağlamaya eşlik ediyoruz.


Akşama doğru, artık hepimiz biraz yorgunuz. Ellerimizde semaver çayı, sohbet ediyoruz. O ara gözlerimi gezdiriyorum arkadaşların üzerinde. Her biri nasıl da güzel, nasıl da samimi. Düşünüyorum onların yokluğunu. Büyük bir soru aklımda: “Onlarsız da seni sevebilir miydim?” Sadece sen ve ben olsaydık mesela, yine de sevebilir miydim? Kuşkusuz, onlar olmadan biz de kendimizi bu şekilde tamam edemez, kişiliğimizi karakterimizi geliştiremezdik. Ancak şimdi, şu anda ve dün ve yarın, olmayacak olsalar dostlarımız, arkadaşlarımız, yine de sevebilir miydik birbirimizi? Nedense bana, hiç de olanaklı gelmiyor bu.      


Anlıyorum; sevmek, bir insanı sevmek değildir hiçbir zaman. O insan sayesinde insanları sevmektir. O insan sayesinde doğayı, bir bakışı mesela; uçurtmayı, sokak hayvanlarını, ne dediği bir türlü anlaşılamayan işportacıyı, parklarda bir araya gelip sohbet eden mahallenin yaşlılarını, yağmurda ıslanmayı, tarlanın ortasında tek başına, yapayalnız uzanan bir ağacı, memleketini ve bir bütün olarak memleketinin insanlarını sevmektir. Sevmek yani, hiçbir zaman iki kişilik değildir.


Ve, seni seviyorum küçük kızım. Çünkü Ekrem’i, Zeki’yi, Selim’i, Sevilay’ı ve daha nicelerini, nicelerini seviyorum. Seni onlar sayesinde, onları seninle birlikte seviyorum. Canlı cansız cümle varlığın içinde, sayende eriyorum. Seni seviyorum.



24 Ocak 2021

Gültepe