İnsan her kendini aşmaya çalıştığında neden hep aynı yerde tökezliyor ki? Devam ediyorum aslında fakat senin düşüncen de geliyor benimle. Yükü ağır, hissiyatı zarar veriyor ama geliyor benimle. Atmak istiyorum uçurumun kenarından. Seninle beraber düşerim korkusunu yaşıyorum. Beni tutup çekersin diye korkuyorum.


Söylediğin, anlattığın kayık misali hayat aslında. Neden biliyor musun? Biz o kayıkta değildik sevgilim. Biz yansımaların hatasını yaşadık seninle birtanem. Biz iki ayrı kayıktaydık. Sen uçurumdan aşağıya düşüyordun fakat ben doğru noktaya gidiyordum. Ben doğru kullanıyordum kayığı sen yanlıştın. Ve çok kortun düşmekten. Korktuğun şeyleri yaşarsın. Yaşadın. Beni de kandırdın. Sen bana ikimizin aynı kayıkta olduğuna inandırdın. Senin gibi hata yaptım ben de. Seninle düşücem birazdan. İstemediğim bir şekilde. O kadar inandırıldım ki aynı yerde olduğuma. Sürüklendim. Akan suyun maviliğine aldandırdın beni, güneşin vuran sarı ışınlarına bakmamı ve güzellikleri görmemi söyledin. Ta ki uçurumun kenarına gelene kadar. Mavi, siyah oldu, güneşin önünü bulutlar sardı. Bana tutun bile demedin. sıkı tutunmam gerektiğini bile söylemedin. Beni aşağıya inerken tutmaya çalıştın. Seni affetmem gerektiğini söyledin, ben boğulurken. Ölüyorum, can çekişiyorum, kayığın altındayım. Sen kendini kurtarıp gidiyorsun. Neden gidiyorsun? Neden gittin? Bu şelalenin altında beni kurtaracaklarını bana daha iyi tedavi vericek birilerinin olduğunu söylüyorsun bana. Fakat kimse bana senin gibi dokunmadığını biliyorsun, en iyi şekilde.


Yaptığım hataların listesini hiçbir zaman tutmadım. Fakat eğer tutucak olursam, seni kimsenin geçmediğini söyleyebilirim, sevgilim.


Yine kocaman öptüm.