pagiel. ah sevgili pagiel.


penceremden odama konuk olan tazecik bir sabahtan yazıyorum sana bu mektubu. öyle geçmişten yazıyorum ki sana bunları, ne kadar koşarsam koşayım yetişemeyeceğim bir daha asla sana. bu yitikleşen zamanın arasında kaybolup hiçliğe karışacağım ve sonra benden geriye bir bu gönlümden damıttıklarım kalacak. benim naçiz bedenim toprakla bir bütün olacak, soluğumu kesecekler ama işte bak, mucizeye bak ki kelimelerim yaşayacak. kelimelerim ilelebet yaşayacak pagiel. sanki bir parçam hep nefes alacak. yalvarıyorum pagiel, daima yaşayacak olan bu eşsiz parçama çok iyi bak. ona öyle iyi bak ki, ölüm dahi yüzümde güzel dursun. benden sonra yaşamış ve yaşayacak olan ne kadar canlı varsa gıpta etsinler yüzümdeki solgunluğa. ve yüzüme bakanlar seçebilsin tenimdeki cümlelerimi. onların kıpırtısını ve aslında onların yüzümde bir çiçek gibi açışını. ah benim canım. ah benim eşsiz, kıymetli dostum.




penceremin önündeki ahlat ağacı bana insanı ayakta tutan korkutucu iskeleti andırırdı her zaman. bu sabah, tam şu anda, müthiş bir güzellik gibi görünüyor gözlerime. nedenini bilmiyorum. belki de saatler sonra gözlerimi bu dünyaya kapatacak olacağımdan her şey güzel geliyor gözlerime. her şeyin farkına ve güzelliğine yeni varıyormuşum gibi hissettiğimden yüreğime sinen, keşke daha öncesinde farkında olabilseydim tüm bu güzellikleri, dediğim pişmanlığımı kulak arkası edemiyorum fakat yine de benim için çok üzülme, hiç olmadığım kadar huzurluyum. inan bana pagiel, lütfen inan. öldüğümde kendimi yeniden doğmuş gibi hissedeceğim.pagiel. pagiel. pagiel.


biliyorsun, milyonlarca kez mırıldanabilirim ismini baş döndürücü bir hazla. ismini öyle seviyorum ki, sanki ağzımın içerisinde büyüdükçe büyüyor ve sonra, öyle bir an geliyor ki, hiç beklemeden, bu güzel, bu konuştukça ağzımın içerisinde büyüyen ismini yutuyorum. yuttuğum ismin midemde güzel kelebeklere dönüşüyor ve inan, inan pagiel, midemde kelebekler uçuşuyor. benim için kelebekler tam olarak bu sayede uçuşuyor ve aşkın doğumlara değil, yıkımlara koştuğunu bildiğimden, aşık olan insanın da midesinde kelebekler uçuştuğuna inanmıyorum hâliyle. aşk katledici bir eylem. aşk, benim tam yanı başımda işte. öylece kıpırtısız bir biçimde yatıyor. bizim yatağımızda, az önce kendi ellerimle öldürdüğüm sevgilim, dün benim sayemde gülücüklere boğulan fakat şimdiyse yine benim yüzümden, benim bu lanet olası ve minicik ellerim yüzünden ölen sevgilim, öylece yatıyor.onu öldürdüm pagiel. onu, çok sevdiği ve hoyrat kış gecelerinde nefesiyle ısıtmaya çalıştığı ellerimle öldürdüm. oysaki daha dün gece cehennem sıcağı bir sevişmenin içerisinden çıkmıştık. oysaki daha dün gece içimi kendisiyle doldurmuş ve alacakuşlar gibi kulağıma o beni mahveden inlemeleriyle sevdiğini söylemişti beni. her yanımı öpmüştü. göğüslerimi öpmüş ve bana süt koktuğumu söylemişti pagiel. sonrasında göğsümde soluklanmış ve bana, göğsümden sanki kuş seslerinin geldiğini söylemişti. ama biliyordum pagiel, beni aldattığını biliyordum. hayatında bir başka kadının nefesinin buğusu olduğunu uzun zamandır biliyor fakat o bana beni sevdiğini söylediği ve benimle seviştiği her gece ben, ona muhtaç bir şekilde yine kollarımı açıyor ve onu içime müthiş bir memnuniyetle kabul ediyordum. biliyorum pagiel, belki tam şu an gözlerin irileşiyor, başın dönüyor, miden bulanıyor, nefesin kesiliyor ya da ne bileyim, mektubu tam burasında dayanamayıp buruşturuyorsun, belki bu mektubu yakıyorsun, belki sonunu hiç getirmiyorsun ama bilmeni istiyorum. her şeyi bilmeni istiyorum. çünkü biz, çünkü biz, biz hep yaşayacağız. biz hep kelimelerde yaşayacağız. biz sana, bu mektubun her satır başında oturarak bakacağız. pagiel.


kıskançlığıma yenildiğimi biliyorum. fakat ne olur. eğer okumaya devam ettiysen ve buraya kadar geldiysen senden de beni anlamanı temenni ediyorum. onu başkasıyla düşündüğüm her an bedenime irice kramplar saplanıyor, bir bıçak yüreğimi tam orta yerinden ikiye parçalıyordu sanki. öyle çok ağlıyordum ki, bana bunun nedenini sorduğu her seferde ona, seni öylesine çok seviyorum ki, bu sevgi beni ağlatıyor, diyordum ve şöyle söylüyordum sonra. bu sevgi coşkun bir ırmak gibi, öyle taşıyor ki içimden, bir gün seni de, beni de öldürecek, diyordum. nitekim öyle de oldu. öldürdüm onu pagiel. öldürdüm. öldürdüm. öldürdüm. bu hayatta en çok sevdiğim insanı öldürdüm ama inan bana pişman değilim. çünkü bu aşk, biliyorum ki bende son zamanlarda mükemmel bir hastalığa dönüşmüştü. işte bunun için mutluyum. hatta öyle mutluyum ki gülümsüyorum, saçlarım omuzlarımdan akıyor, kirpiklerimin gölgesi yüzüme düşüyor ve güneşi, güneşi tenimde son kez hissediyorum sevgili pagiel. ve hâlâ sevgilimin tininin kokusu tinimin üzerinde. her şey tam da istediğim gibi oldu, ölürken bile gördüğü son gözler bana aitti. şimdi ölüsü de ait olduğu yerde. benimle. benim yanımda. yatağımızın üzerinde.biricik dostum pagiel.


parmaklarım akıl almayacak bir cinayetin en güzel süsleri gibi sevgilimin boynundaki yerini aldı. gözlerim bu cinayete tanıklık ettiğinden şimdi baktığım ve gördüğüm, göz göze geldiğim herkes ve her şey de en az benim kadar suçlu ve yine en az benim kadar aşık. dilerim ki hayatına en güzel şekilde devam eder ve mutlu olursun. çünkü ben çok, çok mutlu öleceğim. şimdi masamın üzerinde ne varsa -karalamalarım, dün geceden kalma iki fincan, kalemlerim, içtiğimiz sigara izmaritlerine ev sahipliği yapan kül tablası, gümüş bir zippo, deri kayışlı saatler, sevgilimin okuyup bitirdiği son roman ve günlüğüm- sevgilimin koynuna kaykılacağım. ellerimin arasında insanı saniyeler içerisinde yok eden çok güçlü bir zehir var. ama endişelenme, canım hiç yanmıyor olacak.sevgili pagiel.


pencere pervazımdaki sarı kuşlar, ahlat ağacı, tenime değen son güneş ışıkları ve odama dolan taze bahar kokusu, masamın üzerindekiler, sevgilim ve ben sana son kez selam eder, sende ilelebet yaşamayı talep ederiz.


hoşça ve güzelce kal.

imza: sardunya.