Bir yaz günü Göğgız nenem, bizim gecekondunun kapısının önünde oturmuş, sonra uzanıp kalmış yere. Otururken ve uzanırken ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum. O gün başına güneş mi geçti, onu da bilmiyorum. Ama eve geldiğimde, nenemin yüzünde bir gülümseme vardı, onu hatırlıyorum işte.


"Napıyon nene?" diye sorduğumda, "Hele gel, bak sana ne anlatacam," dedi. "Anlat," diyerek oturdum yanına. "Umut, ben bugün Allah'ı gördüm. Kapının önünde oturmuştum sabah. Sonra uzandım yere; bir baktım, gökte Allah bana bakıyor. Geeeencecik bir oğlandı Allah." O böyle heyecanlı anlatınca sordum: "Kime benziyordu nene?"

"Tıpkı sana benziyordu."


O günden sonra nenem beni "Allah'ım" diyerek sevmeye başladı. Sekiz ya da dokuz yaşındaydım o sıralarda. Bana hem komik hem de saçma geliyordu. Komikti, çünkü ben, Allah olmadığımı biliyordum; saçmaydı çünkü Allah bir taneydi, gökteydi ve muhtemelen bana falan da benzemiyordu. O zamanki akli muhakemem ile işte bunları düşünmüştüm. Gerçi tam da o yıllarda, babamdan ezberlediklerim ile ateistim diye ortalıkta dolaşıp hava da atıyordum ama bir yandan da böyle, Allah yakıştırmasıyla seviliyordum.


Sonra nenem, benim üniversiteyi bitirdiğim yıl vefat etti. Ölmeden sadece bir gün önce, yanına geldiğimi duyunca "Allah'ım mı geldi?" diyerek bana seslenmişti... Ve nenem defnedilirken belki on bin defa ondan duyduğum sözün gerçek bir karşılığı olduğunu öğrenmiştim. Nenem her aklına geldiğinde "Gözüme toprak koyasın," derdi bana. Bu, çok derin bir sevgi sözüydü ama anlayamıyordum. Ve cenaze toprağa indirildiğinde babam bana "Oğlum, nenenin gözüne toprak koy," dedi. İşte o an anladım; nenem öte dünyaya gözlerini benim koyduğum toprak ile açacaktı... İndim aşağıya ve gözlerine birer avuç toprak koyup çıktım yukarı...


Ve aradan yine yıllar geçti. Belki on yıldır, bu defa Zinnet bibim beni, "Allah'ım" diye seviyor.


Kimi zaman "Bu nasıl Allahlık yahu? Sadece iki kulum oldu, biri de rahmete gitti zaten," diye takılıyorum. Ama anlıyorum; bu, sevginin bir ölçütü. Onlar için büyüklüğün ölçütü bu işte...


Nenem nefes aldığı süre boyunca tüm cuma günlerini oruçla geçirdi. On iki imamlar için, Hızır için orucunu aksatmadı. Yine tüm ramazan aylarında da oruçtu. Bildiği tek ibadet buydu zaten. Çektiği bunca zahmetin ardından, o çok sevdiği, sevgisinin ölçütü olan Allah'ına kavuştu mu, bilmiyorum. Ancak sevgisini götüremedi; o bende kaldı...


Bugün İzmir sıcağında, güneşin altında dört saat kadar çalışınca bir an başıma güneş geçti gibi hissettim ve aklıma nenem geldi. "Acaba," dedim, "göğe baksam Allah'ı görür müyüm?" Bakmadım elbette ki baksam da sadece gökyüzünü görürdüm, eminim. Çünkü nenem gibi inanmıyorum ben. Üstelik, "Allah'ım" diye seveceğim kimse de yok yanımda... Ama belki, yani otuz yıl kadar sonra, bir torunum olduğunda "Eyyy Hızır," diye önünde eğilir, elini eteğini öper ve saçlarını derince koklarım.