Genellikle yeni seneye başlarken, geçen zamana şöyle bir dönüp bakarım. Kendimde neleri değiştirmişim, neler katmışım hayatıma diye ufak tefek sorular sorarım. Bu seneye başlarken, arkamda yaşadıklarıma baktığımda şok oldum.
Normalde sınırları, düşünceleri inanılmaz keskin bir insan olduğum için, yargılarımın hepsini balyozla parçalamışım ve duvarlarımı yıkıp özgürlük diye çığlıklar atmışım. En çok da bu özgürlüğü sevgi kavramıyla hayatımda oyun hamuru misali güzelce yoğurmuşum.
Ben yirmi yaşına kimseye onu sevdiğimi söylememiştim. İnsanlara onları sevdiğimi en çok 2023 yılında söyledim. Yıllardır tanıştığım dostlarıma bile toplama bakıldığı zaman sevdiğimi söylediğim sayı bir elin parmaklarını geçmez. Hala daha arkadaşlarıma onları özlediğimi söylemek dilimde evirip çevirdiğim bir olaydır. Gel gelelim sevgiye.
Bir gün x kişisiyle konuşurken bana durduk yere seni seviyorum dedi. Ben de sadece teşekkür edip geçtim. Sonra mutlu bana dönüp dedi ki; niye karşılık vermedin, sevmiyor musun. Ben de; seviyorum ama hayatım boyunca pek dillendirmediğim bir olay o yüzden cevap vermedim dedim. Mutlu ee daha ne o zaman diye sorunca fark ettim; iki kelimenin kalbimden dudaklarıma geçerken ki yolculuğunu. O günden sonra insanlara onları sevdiğimi söyleyebilir hale geldim.
Benim için sevgi ağırlığı olan bir şey. Mesela sorsalar madem öyle kaç kilo; tonlarca diye tanımlayabilirim. Kalbimde hissetmenin ötesinde; fiziksel olan varlığını hep ispatlayabilirmişim gibi. Yeşil çam dizileri, romantik komediler ve geldiğim yaşa kadar okuduğum yüzlerce kitap arasında ''birini sevmek'' benim için çok güçlü bir kavram oldu her zaman. Hatta bazı günler kuralları vardı; sonsuz sevgi, koşulsuz sevgi, birini sevdiğin zaman asla bırakmazsın, onu her şeyiyle seversin vs vs gibi. Yani üzerine bir de adabı muaşeret kitabı yazılacak kadar ağırdı.
Hayatıma insanların random girip çıkmasına izin vermeye başladıkça fark ettiğim şey; aslında sevgi benim dünyamda karmaşık hale getirdiğim gibi değildi. Pek çok çeşidi vardı. Bu hayvan sevgisi, insan sevgisi değil. Sevgi sandığım gibi fiziksel bir kavram değildi insanların gözünde. O yüzden herkesin ifade biçimi, yansıtma biçimi ve hatta biçimlendirmesi bambaşkaydı.
Yani yıllarca tek tük konuştuğun birini de sevebilirdin. Her gün konuştuğun birini de. Hatta öyle ki; dakikalar içinde tanıştığın birini dahi sevebilirdin. Bu illa sevgiyi küçümsüyorlar; basitleştiriyorlar anlamına da gelmiyordu. Ki benim için ağırlığı olan bir kavram olduğu için; hiç bir zaman küçümseyici bakış açısıyla bakmadım. Tam tersi gözlemci bakış açısıyla izleyerek yorumlamaya çalıştım.
Sonunda keşfettiğim şey sevginin içini dolduracak çuval olmadığı oldu. Yani elimde bir çuvalla bu sevgi ve içine kavramlar yüklemem lazım; bakın burada şöyle davranılması lazım değildi. Ne hissettiğinle alakalıydı. Eğer hislerini tanımlayabilen biriyseniz; sevgiyi anlamak, bulmak, büyütmekte kendi elinizde olan durum haline geliyordu.
Kendi açımdan; duygusal olarak hayatı anlamlandırmak, duygularım adına konuşmak benim dünyamda gerçekleşmesi en zor olaylardan olduğu için bu kadar karışık hale geliyordu. O ünlü replikte; sevgi neydi? emekti dediği zaman bana hiç bir şey hissettiremediği gün anlamalıydım sanırım.
Yine de eğer sevgiyi anlatacak olsaydım; her sabah uyandığımda eğer güneşin parlaklığı kalbimi ısıtıp, kuşların cıvıldamasını duymak beni neşelendiriyorsa ben sevgi doluyumdur. Peki ya sizin sevginizin anatomisi?