Edebiyat tarihçilerinin estetik intihar dedikleri yazılan edebi herhangi bir eserin yakılması ya da yok edilmesine dair bir şeyler söyleyeceğim.


Evet, aşk ya da tezahürü zor bazı hislerin kalıcılığı bir felaket iken geçiciliği onu bir yere hapsedip mukayyed bulundurmakla mümkün görülmektedir. Doğrudur ve olasıdır. Yüzlerce şiir yazdım bugüne dek, on yaşında bir çiçeğin hissinden otuz yaşında düştüğüm illetlere kadar her şeyin kaydını şiirle tuttum. Doğru muydu, şairin doğrusuydu. Sorulmaz mıydı, cevabı hazırdı. Nitekim tahammül şairin cep yemişi değil yaka düğmesidir. Atılan taşa, kanayan başa ve belki görülecek öfkeye kadar her şeyin hesabı yapılmış nokta koyulup şiir olduğu yerde bırakılmıştır. Yalandır, mübalağadır, anlanmaz, bilinmezdir ne olursa olsun şiirin içinde ve şiirle müsemmadır. 


Hal böyleyken şiiri görmezden gelmek, görünürden kaldırmak, hatta onu yok etmek bir emek yitiminden çok daha fazladır. Bir duyuş olarak şiirin sahibi şair değil ihtiyacı olandır sözünü duruş olarak kabul etmeli ve gerekirse şair, mevzubahis şiirin arkasında dik değil de boynu bükük durmalıdır. Evet, bu kapıyı ben yaptım diyip göğüs germek var. Ve evet, bu camı ben kırdım diyip üzülmek de var.


Düşünmekle evet, şiir ne uğrunaydı ve nelerin iletisiydi bilmek onun sorumluluğunu almak olacaktı. Yiten dostluklarda, biten aşklarda, daha delicesi nefretlerin büyük sevgilere döndüğü durumlarda dahi şiir hissiyle sabit durup olduğu yerde kalmalıdır. 


Kahrolmadı Faşizm şiirini çocukluğumda vaktimi paylaştığım ve şimdilerde zerre ahvalini merak etmediğim birine yazdım. Tutturamayanlar Oteli şiirini o zamanlar bana birçok şey ifade eden ve şimdilerde hiçbir şey hissetmediğim bir eve yazdım. Neriman Gelsene şiirini eski bir kızarkadaşımın ricasını kırmamak için eve alıp sonralarda tutamadığım bir kediye yazdım. Kor Merhale'yi yazdığımda deliydim. Haydi Ona Gidelim'i içinde olmaktan utandığım bir durumda yazdım. Kıyamete Davet'i o zamanlar derdine düştüğüm, şimdi umurumda olmayan Afgan mülteciler için yazdım. Cinayet'i ve Kırmızı Pabuçlar'ı artık görüşmediğim bir arkadaşımın isteğiyle yazdım. Yazgısı Oyalı, Yakamızda Kış Lekesi, Sevmekten Gelmek ve aklıma gelmeyen daha birçok şiiri belki isimlerini dahi unuttuğum kadınlar için yazdım. Şimdi tüm bu şiirlere bakınca kim için ne için ne durumda yazdığımı değil yalnızca şiirleri görüyorum. 


Sözün özü şiir kim için ya da ne için yazılmış olursa olsun şiirin en büyük gerçekliği kendisi olmasıdır. Bu iç muhasebe sonucu hiçbir şiirimi tabiri caizdir yakmak niyetinde olmayacağım. Şiirin ikinci kişileri yitip gidecek ve orada herkesin üzerine giyebileceği bir sen gömleği kalacaktır. Herkes bilsin ki hiçbir yaşayan bir şiirin ikinci kişisi koltuğunu dolduracak kadar büyük değildir. Ve şiir ölürse şair ölecektir. Vefa görmese de mahzun, yekpare ve derkenarda kalsa da şiir şairin yaşam izidir. Nihayet ben yaşadım demekten çekinmeyeceğim. Başarısız insan ilişkilerini şiirlerimin önüne koymayacağım. Demin söylediğim gibi bir süre bazı şiirlerimin arkasında biraz da olsa boynum bükük duracağım.


Büyük başlayacağım, Çünkü ayrılıklar ve sevdaların yitimi gibi duygu durumu değişiklikleri bir şairi şiirinden utandırmamalıdır. Şair, şiirin bir iletiden daha fazlası, hatta şairden de daha muteber bir gerçeklik olduğunu bilmeli ve kabul etmelidir. Ben öyle yapıyorum diye değil, öyle olmalı diye ben öyle yapıyorum aslında.


Son söz olarak düştüğüm illeti aklıma parselleyen onca şiirimi sırf bana kötü hissettiriyor diye gözden uzağa koymak istemiyor ve içimdeki insani kibire karşı şairliğimin tevazusunu takınıyorum. Kavl olsun şiirlerim karşısında mağruriyetimi zebun edecek ve hiçbir şeyin bir şiir hissinden daha kıymetli olmayacağını bilip o istikametten ayrılmayacağım.


Ve intihar şaire de günahtır. Bileceğim.