Hikaye


Onu ilk gördüğümde gülüyordu, hem de hiç ölmeyecek gibi büyük gülüyordu. Rüzgar sarı saçlarının ucunu dudaklarının kenarına itiyordu.

Parmaklarıyla uzaklaştırıyordu saçlarını ama gamzesi hiç silinmiyordu yüzünde. Arkadaşlarının üzerindeki bakışlarını çekip bana yöneltti. Dudakları yavaşça içe doğru kapanıyor ve gözbebeklerinin büyüdüğünü buradan görebiliyordum.


Ben önüme dönüp bir sigara yaktım. Bir kere daha onu gördüğümde oturduğum bankın diğer tarafındaydı.

“Hangi üniversite?"

Terminaldeki gürültü, boy boy valizlerden ve eylülden sebeple beni de öğrenci sanmıştı galiba.

“Okula değil sadece biraz yaşamaya gidiyorum."

Neden anlatıyordum ki şimdi bunu?

Adını dahi bilmediğim bir kıza sahiden neden içimdekileri dökesim gelmişti ki?

“Ben Zehra," dedi çok geçmeden. Ceketinin cebinden eline sığabilen silindir bir mp3 çalar çıkartıp kulaklığın birini uzattı.

“Biliyor musun yeni müzikler yükledim ve hangisinin çalacağını bilmemek enfes..."

O gün muhabbete ve müziklere daldığımızdan otobüsümü kaçırmıştım. Aylar sonra öğrendim ki bilerek oyalamış o gün Zehra beni.


Bugün ikinci senemizi doldurduk. Zehra saçlarını siyaha boyattıp kısa kestirdi, karışmıyor artık gülüşlerine. Ama hâlâ ilk gün gördüğüm kadar güzel gülüyor. Hep gülüyor. Evindeki radyo, mp3 çalar koleksiyonunu gösterdi. Hâlâ radyolardan neşeli şarkılar diliyor ve şarkıları bitene kadar gamzesi hiç inmiyor yüzünden.


Hikâyeler başladığı yerde bitmeli...

Çünkü Zehra, iki yıldır bana bu terminale neden geldiğimi hiç sormadı. Neden böyle yüzümü astığımı, uzun uzun dalıp gitmelerimin sebebini, telaşlıca gözümün yaşını sildiğimi, bir hüznün ortasında yakalasa bile beni görmezden geldi. Hiç dertleşemedik onunla.

Ben anlatmak istedim ama hep değiştirdi konuyu, neşeli bildiği şeylerden bahsetti.

Bu, Zehra'nın acılara karşı savunma iç güdüsü müydü, bilmiyorum... Sordum, yine neşeli bir cevap verdi.

Ben Zehra'nın bu umarsız mutlu oluşuna mı aşık olmuştum, bilmiyorum.

Ama yaralar anlatmadan iyileşmiyor Zehra...

Bu eylül daha serin terminal.

Sadece biraz anlatmaya gidiyorum...


“Bir hüznü bölüşmek çalmazdı neşeni,

Bir şairin hüzünlü dizelerine çalarken yüreğim,

Sen hep radyolar neşeli çalsın istemiştin..."


***


Şiir


Sen gülmüştün ve ben vurulmuştum

Ve kader bundan memnun kalmış.

Bir daha hiç dokunmamış hikayemize.


Can kaybımın durulmadığı odalarda

Kendimle yanmış kalmışım.

Yüreğimi bir umudun telaşı sardığında eşiğinden izlediğin kapıyı içime kapatmıştın.

Acılarımla seni aldattığımı gördüğünde,

Umarsızca örtmezden gelmiştin.

‘Yara göründü’ endişesi büyütmüş,

‘Açılın, ben şifayım' dememiştin.


Sen beni anlamaktan ürpermiştin...

Bir hüznü bölüşmek çalmazdı neşeni,

Bir şairin hüzünlü dizelerine çalarken yüreğim,

Sen radyolar hep neşeli çalsın istemiştin.

Her günün sonunda huzur sende kalırken

Ben asırlarca acıyı evime götürmüştüm.


Katlanmış, tahammül etmiştim bir başıma

Seninle karşılıklı bağlayamamıştık,

-Koparmıştın bizi senden.

Senin bana doğrulttuğun siyahı,

Sevda tonu diye kalbime saplamıştım.

Olumlu felsefeleri bırak kenara,

Madem tükenen birer faniydik

Neden beni anlamamaya ölümsüzdün?